Jeoloji Nedir, Neyi İnceler?

İLİM

Jeoloji nedir, neyi inceler? Jeoloji ile ilgili ayetler nelerdir? Jeoloji hakkında kısaca bilgi...

Jeoloji veya yer bilimi, dünyanın katı maddesinin, içeriğinin, yapısının, fiziksel özelliklerinin, tarihinin ve onu şekillendiren süreçlerin incelenmesini içeren bilim dalıdır. Yer bilimleri bünyesinde ele alınır.

1- DAĞLAR NE İŞE YARAR?

Günümüzde jeoloji ilmi, dağların yer üstündeki kısmı miktarınca yeraltında da temelinin bulunduğunu keşfetmiştir.

“Yeryüzünü bir yatak (gibi) yapmadık mı? Dağları da kazıklar (gibi çakılı) yapmadık mı?” (en-Nebe, 6-7) âyetlerinde dağlar kazıklara benzetilmiştir.

Şu bilinmektedir ki, çadır kazığının yarısına yakın bir kısmı yere çakılmaktadır. Bunun gibi:

“Dağları da (Allah) sapasağlam çaktı!” (en-Naziât, 32) âyetiyle dağların yere çakılı olduğu belirtilmiştir.

Bugünkü jeoloji ilminin ifâdelerine göre de dağların iç yapısı kazık görünümündedir. Aşağısında âdeta onları tutan bir kök tabaka vardır.

Dünyâ, tıpkı bir yumurtanın sarısı, akı ve kabuğu gibi üç tabakadan meydana gelmektedir. En içte çekirdek, onu saran manto ve en üstte yerkabuğu mevcuttur. Yerkabuğu yumurtada olduğu gibi sert, kabuğun altındaki mağma kızgın ve akıcıdır. Yerkabuğunun kalınlığı okyanus tabanlarında ince (8-10 km.), yüksek dağların olduğu kısımlarda kalındır (30-40 km.).

Yine dağların, mağma üzerinde yüzen kıta bloklarının dengesini sağlamada mühim bir unsur olduğu, ancak asrımızda anlaşılmıştır. Kur’ân-ı Kerîm ise bu gerçeği on dört asır önce pek çok âyetinde ifâde etmiştir. Bu âyetlerden birinde şöyle buyrulur:

“…Sizi sarsmasın diye yeryüzüne de sâbit dağlar attı...” (Lokman, 10)

Jeo-fizikte, “sıcak noktalar” denilen ve Dünyâ’da 110 kadar olduğu belirlenen büyük dağ kitleleri vardır. Bunlar yerkabuğunun hareketine mânî olmakta olup yerin çok derinliklerinden yükselen ve yerkabuğunu deldikten sonra yüzeyde katılaşarak âdeta bir perçin şeklinde kabuğu sâbit tutan ve muvâzeneyi sağlayan büyük mağma kitleleridir. Âyetlerin verdiği bilgilerle bugünkü ilmî gelişmeler arasında tam bir uyumluluk olduğu müşâhede edilmektedir.

2- KÖMÜR VE PETROLÜN OLUŞUMU

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:

“O Rabbin ki, otlakları çıkardı, sonra da onları karamsı bir sel köpüğüne çevirdi.” (el-A‘lâ, 4-5)

Bu âyetin tefsîrinde Hamdi Efendi şöyle der:

“Cenâb-ı Hak önceleri otlak, yayla, bahçe ve ormanlardaki her türlü ağacı yetiştirdi ve daha sonra da bunları kapkara bir gübre ve kömür hâline getirdi.” (Elmalılı, VIII, 5747)

Âyetteki “ahvâ” kelimesi; karamsı, esmer, koyu yeşil, isli, duru renklere verilen bir isimdir. Burada siyah, esmer ve yeşil mânâlarıyla tefsir edilmiştir. (Bkz. Elmalılı, VIII, 5748)

Jeoloji âlimleri, yeryüzünün ilk devirlerde geniş bitki örtüsü ile örtülü olduğunu söylemektedirler. O zamanın bugünküne nazaran daha sıcak ve bol yağışlı ikliminde yetişen dev cüsseli ağaçlar, yer hareketleri neticesinde toprağın altında kalmış ve fosilleşmiştir. Neticede bugünkü kömür yatakları teşekkül etmiştir.

Bu âyetin aynı zamanda petrolün meydana gelişine de işaret ettiği düşünülmektedir. Nitekim âyette bitkilerin siyahımsı ve koyu yeşil bir sel suyuna çevrildiği haber verilmektedir. Yıllardır yapılan ilmî araştırmalar neticesinde de petrolün, yerin tabakaları arasında bir dere gibi aktığı tespit edilmiştir. İşte âyet-i kerîmenin, kömür ve petrolün oluşumuyla birlikte, bilim dilinde “Petrol Göçü” denilen bu hâdiseye de işâret ettiği düşünülmektedir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Rahmet Peygamberi, Erkam Yayınları