Jeopolitik Riskler ve “Yapay Kıtlık Silahı”
Jeopolitik riskler küresel ekonomiyi nasıl etkiliyor? “Yapay kıtlık silahı” iddiaları doğru mu? Tedarik zinciri bilerek mi bozuluyor? Ukrayna-Rusya Savaşı daha ne kadar sürecek? Beytullah Demircioğlu anlattı.
Dünya jeopolitik gerilimleri ve küresel çaptaki ekonomik sorunlarıyla zor bir süreçten geçiyor. “Ne olacak şu Ukrayna meselesi?” hâlâ dış politika gündeminin odağındaki en kritik soru. Savaş uzatılmaya mı çalışılıyor? Savaşın uzaması kimin işine geliyor?
Sadece jeopolitik gerilimlerle sınanmıyor dünya; küresel enflasyon, tedarik zincirlerinde yaşanan zorluklar derken küresel çaptaki kıtlık tehlikesi çok daha ciddi biçimde gündeme oturmuş durumda. “Yapay kıtlık silahı kullanarak ülkelerde iç karışıklık çıkartılmaya çalışılıyor” iddiaları birer komplo teorisi mi yoksa dünya gerçekten de bir kıtlık tehdidi ile karşı karşıya mı?
Jeopolitik ve ekonomik krizlileriyle dünyanın gündemini meşgul eden gelişmeleri yerimiz ölçüsünde tahlil etmeye çalışacağız. Uzun zamandır dünyanın odağındaki mesele olan Ukrayna krizi ile başlayalım. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgalinde iki ay geride kaldı. Geride kalan iki ayın fotoğrafına bakıldığında gidişatın ne Ukrayna ve Batı dünyası açısından ne de Rusya hatta dünyanın geneli açısından hayra alamet olmadığını söylemek gerek. Savaş ama öyle ama böyle tüm dünya ülkelerini bir şekilde etkiliyor.
DAHA NE KADAR SÜRECEK BU SAVAŞ?
Vladimir Putin’in Rusya’nın Zafer Günü olan 9 Mayıs’a kadar Ukrayna savaşında bir sonuç almayı ve dünyaya mesaj vermek istediği söyleniyor. Ama diğer taraftan bırakın bu kadar yakın bir zaman içerisinde sonlanmasını, savaşın 2035’e kadar süreceği dahi dillendiriliyor. Rusya’nın Kırım'ı ilhak edeceğini tahmin eden Ukrayna Cumhurbaşkanlığı Ofisi Danışmanı Aleksey Arestoviç’e göre Rusya Donbas bölgesinin tamamını ele geçirse Ukrayna asla barış yapmayacak ve savaş aralıklı olarak 2035’e kadar uzayacak. Ukrayna’yı İsrail’e, Rusya’yı ise Arap ülkelerine benzeten Arestoviç, bundan sonraki süreçte 2035’e kadar Rusya ile Ukrayna arasında her üç yılda bir savaş yaşanacağını ileri sürüyor.
Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun sözlerine yansıdığı gibi NATO içinde bazı ülkeler de bu savaşın uzamasından yana. Çavuşoğlu adlarını zikretmese de o bazı ülkelerin başında ABD ve İngiltere geliyor. Avrupa ülkeleri açısından ekonomik anlamda ciddi bir maliyet getirse de Rusya’nın ekonomik ve askeri anlamdaki kapasitesini ve enerjisini Ukrayna’yı işgal etmek için tüketecek olması ABD’nin ve İngiltere’nin işine geliyor doğrusu.
Hiç kuşkusuz Rusya, Ukrayna’da bir an önce hedeflerine ulaşmak istiyor. Ancak buna muvaffak olamıyor. Olamadıkça çok daha agresifleşiyor, saldırılarının şiddetini, yıkıcılığını artırıyor. Savaş uzadıkça hedeflerini güncellemek zorunda kalıyor.
MEĞER RUS ORDUSU KÂĞITTAN KAPLANMIŞ
Batı medyasına yansıyan analizlerde Putin’in, Kiev’i ele geçirse bile hiçbir şey kazanamayacağı, Ukrayna gibi koca bir ülkeyi sürekli işgal altında tutmasının mümkün olmayacağı vurgulanıyor. Bu noktada Ruslara Afganistan hezimeti hatırlatılıyor.
Ukrayna’yı işgal girişiminde yaşadığı zorluklar Rusya’nın imajına ciddi bir darbe indirdi. Taraflar arasındaki güç dengesizliğine rağmen Rus ordusunun istediği sonucu bunca zamandır alamamış olması, “meğer Rus ordusu kâğıttan kaplanmış” eleştirilerini de beraberinde getirdi. Rusya’nın ve devlet başkanı Putin’in imaj yıpranması savaş uzadıkça çok daha derinleşecektir kuşkusuz.
Ordusunun kâğıttan kaplan görüntüsünün Rusya'nın Orta Asya’daki nüfuz alanlarındaki ülkeleri cesaretlendireceğini öngörmek mümkün. Şimdiye kadar NATO üyeliği konusunda çekimser bir görüntü veren Norveç ve İsveç’in NATO üyeliğini yeniden gündemlerine aldığını hatırlatalım.
-Savaşın uzamasının muhtemel sonuçları bağlamında yapılan değerlendirmelerde Türkiye’nin şimdiye kadar başarı ile yürüttüğü denge politikasını sürdürmesinde zorlanabileceği ileri sürülüyor. Rusya üzerinde baskı kurmaya çalışan Batı dünyası Türkiye’den de Batı ile Rusya arasında bir tercihte bulunmayı talep edebilir.
-Savaşın uzamasının ortaya çıkartacağı en önemli risk ise küresel ekonomiler üzerindeki tahrip edici etkisi olacak. Dünyanın ekmek teknesi olarak bilinen Ukrayna’daki savaş, tahıl başta olmak üzere gıda maddelerinin fiyatlarının rekor seviyelere ulaşmasına neden oldu. Tablo birçok ülke açısından gerçekten endişe verici.
Küresel hasat sorunları nedeniyle Ukrayna'daki savaştan önce de emtia fiyatları zaten 10 yılın en yüksek seviyesindeydi. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gıda fiyat endeksine göre, savaştan sonra hızla artan fiyatlar 1990'dan beri en yüksek seviyede seyrediyor. Savaşın uzaması gıda fiyatlarını yükseltmeye devam edecek.
Ukrayna’dan buğday ithal eden ülkelerin, savaşın devam etmesi halinde ağır bir kıtlıkla karşı karşıya kalabileceği belirtiliyor. Rusya ve Ukrayna, dünyanın en büyük buğday ihracatçıları ve küresel yıllık buğday satışlarının yaklaşık üçte biri bu iki ülkeye ait. Savaş öncesine kadar her iki ülke ayrıca küresel yıllık ayçiçek yağı ihracatının %55'ini ve mısır ve arpa ihracatının %17'sini ellerinde tutuyordu.
Dünya Ticaret Örgütü, Ukrayna’daki savaş nedeniyle dünyada artan gıda fiyatlarının yoksul ülkelerde açlığa, gıda protestolarına sebep olabileceği uyarısında bulunuyor. Buğday arzının yüzde 85’ini Ukrayna ve Rusya’dan sağlayan ve ekonomik anlamda çok zor günler yaşayan Mısır’ı çok daha zor günler bekliyor. Hayatta kalmak için Ukrayna buğdayından yapılan devlet destekli ekmeğe güvenen milyonlarca Mısırlı var. 2020'de Beyrut limanında yaşanan patlama sonrası ana tahıl siloları tahrip olan ve iflas bayrağı açmaya hazırlanan Lübnan, 11 yıldır savaştaki Suriye başta olmak üzere daha birçok Ortadoğu ve Afrika ülkesini gerçekten toplumsal ve siyasi anlamda zor günler bekliyor.
Gelişmiş ülkeleri bile bir kıtlık endişesi sarmış durumda. Son otuz-kırk yılın en yüksek enflasyon rakamlarını gören Avrupa ülkelerinde boşalmış market rafları medyaya yansımaya devam ediyor. ABD’de son 41 yılın, İngiltere’de 30 yılın, Almanya’da ise 40 yılın en yüksek enflasyonu yaşanıyor.
Dünyayı bekleyen kıtlık tehdidine ilişkin ileri sürülen verilere mukabil aslında dünyada üretilen gıdanın on milyar insani besleyecek düzeyde olduğu, ancak yapay bir kıtlık zemini oluşturulmaya çalışıldığı iddiaları da söz konusu.
Kimilerine göre komplo teorisi niteliğinde görülebilecek bu iddialara göre “yapay kıtlık silahı” kullanılarak ülkelerde iç karışıklık çıkartılmaya çalışılıyor. Tedarik krizi bilerek tırmandırılıyor. Oluşturulmaya çalışılan kıtlık algısı üzerinden yapay et gibi kimi projelere işlevlik kazandırılıyor. Yapay et tartışmaları tüm dünyada devam ederken İsrail’in bu konuda başı çeken birkaç ülke arasında olduğuna dikkat çekiliyor. İsrail’in yapay et araştırmaları ve üretimi için milyonlarca dolar fon ayırdığını yazıyor İsrail medyası.
“YAPAY KITLIK SİLAHI” İDDİALARI
“Yapay kıtlık silahı” iddiaları evet, kimilerine göre komplo teorisi olarak görülebilir ancak şurası bir gerçek ki dünya gerçekten ciddi ekonomik bir kriz içinde, tedarik zincirinde büyük sorunlar yaşanıyor. Küresel gıda üretimi ve tedarikinde yaşanan zorluklar ve riskler nedeniyle birçok ülke iç piyasalarını korumak için stratejik olarak gördükleri bazı gıda ürünlerinin ihracatını durdurma ya da kısıtlama yoluna giderek bir anlamda gıda milliyetçiliğine yönelmiş bulunuyor.
Sadece gıda değil diğer emtia mallarında da birtakım oyunlar oynanıyor. Bu noktada en çok suçlanan ülkelerin başında Çin geliyor. İddialara göre Rusya-Ukrayna savaşıyla azalan arzı lehine çevirmeye çalışan Çin, pamuktan çeliğe kadar birçok üründe ‘kıtlık’ algısını körükleyerek bu yolla fiyat artırıyor.
Ülke yönetimleri karşı karşıya kaldıkları ekonomik zorluk ve kıtlık tehdidine karşı çözüm yolları ararken Almanya'nın Yeşiller Partisi üyesi Tarım Bakanı Cem Özdemir’in dünyadaki kıtlığı önlemek için önerdiği en iyi çözüm yolu ise Ukrayna'ya daha çok silah gönderilmesi! Ukrayna’da yaşananları trajedi olarak tanımlasa da Rusya lideri Putin de hedeflerine ulaşıncaya kadar savaşmaya devam edeceğini söylüyor. Vahim bir tablo ile karşı karşıyayız vesselam. Savaşın gidişatı tüm dünyanın geleceğini derinden etkilemeye devam edecek gibi gözüküyor.
TEDARİK ZİNCİRİ BİLEREK Mİ BOZULUYOR?
-Çin’in Şangay şehrinde Covid gerekçesiyle tam kapanma sonrası açık denizde sıra bekleyen gemilerin, tedarik krizini derinleştirmek için bilerek bekletildiği ileri sürülüyor. Şanghay 23 milyon nüfusu, 750 milyar dolarlık ekonomisiyle Türkiye dâhil dünyadaki birçok ülkenin gayri safi hasılasından daha büyük! Çin ayrıca dünya konteyner ticaretinin %90’ından fazlasını kontrol ediyor. Yeşiller kargo gemileri.
UKRAYNA İÇİN AYAĞA KALKANLAR FİLİSTİN’E KÖR, SAĞIR
Siyasetçisiyle, medyasıyla, kamuoyuyla Ukrayna için aşırı kaygılı Batı dünyası, işgal devleti İsrail’in Filistin’deki hukuksuzlukları, zulmü, gaspı, sivil insanlara yönelik vahşeti hatta soykırımı karşısında yine üç maymunu oynamayı tercih etti. Aslında çok da şaşırmamak gerek. Netice itibariyle Ukrayna’da haksızlığa, zulme uğrayanlar kendi dindaşları. Bu işgalin haçlı âlemini bir araya getirmesi normal sayılabilir. Asıl üzücü olan Filistin’e sahip çıkması gereken İslam dünyasının işgal devleti İsrail karşısındaki sessizliği, acizliğidir. Hatta ve hatta daha da acı olan İsrail’in bu soykırımındaki özgüvenini artıran ana amillerden birinin artık “Siyonist Araplar” olarak anılan kimi Arap rejimleri olmasıdır.
Filistin halkına yönelik her Ramazan ayında artık mutat hale gelen işgal devletinin provokasyonları bu sene de tekerrür etti. İsrail askerlerinin himayesinde Mescid-i Aksa’ya baskınlar düzenleyen fanatik Yahudilerin derdi dini ritüellerini yerini getirmek değil. Mescid-i Aksa’nın yerine ikame edecekleri bir Yahudi mabedi inşa etme projesinin bir parçası olarak provokasyon gerçekleştiriyorlar. Projenin ilk adımı, tıpkı Halil İbrahim Camii’nde yaptıkları gibi Mescid-i Aksa sahasının zaman ve mekân olarak bölünmesini sağlamak. Halil İbrahim Camii 1994’de fanatik bir Yahudi’nin terör saldırısı sonrası tadilat gerekçesiyle kapatılmış, dokuz ay kapalı kalan cami açıldığında üçte ikisi havraya dönüştürülmüştü. Benzer bir senaryo Mescidi-i Aksa için tezgâhlanıyor. Harem-i Şerifin Yahudiler için de sözüm ona ibadete açılmasının yolu yapılıyor. Geçtiğimiz yıl işgal devletinin yargı makamları aldığı bir karar ile Yahudilerin Mescid-i Aksa’da ibadet edebilmelerini güvence altına alınmıştı.
Mescid-i Aksa’nın zaman ve mekân bakımından bölünmesi konusunda Siyonistlerin çok ciddi mesafe kat ettiklerini söylemek gerekiyor. Mescid-i Aksa sahasının kendilerine ait bir ibadet alanı olduğu algısını güçlendirmeye çalışan Siyonistler, Mescid-i Aksa'nın statüsünün değiştirilmesi konusunda her geçen sene daha cüretkâr hareket ediyor.
İşgalci İsrail, Mescid-i Aksa'nın da içinde bulunduğu Kudüs'ün doğusunu 1967’de işgal etti. Bu tarihten 2000 yılına kadar, Ürdün'e bağlı Mescid-i Aksa Vakfı, Harem-i Şerif'in yönetiminde tek söz sahibi oldu. Müslüman olmayan turistlerin Aksa'nın avlusuna düzenledikleri ziyaretler de Aksa Vakfı'nın kontrolünde gerçekleşti.
İsrail'in eski Başbakanı Ariel Şaron’un, 2000 yılında yüzlerce korumasıyla Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmesiyle İkinci İntifada patlak verdi. Aksa Vakfı, Şaron'un ziyaretine tepki olarak bu ziyaretleri yasakladı ve İsrail'in “ziyaretlerin yeniden başlaması” yönündeki taleplerini reddetti. Bunun üzerine Nisan 2003'te, İsrail hükümeti, Aksa Vakfı’nın itirazlarına rağmen Müslüman olmayan turistleri tek taraflı olarak Harem-i Şerif'in avlusuna almaya başladı. O tarihten bu yana Mescid-i Aksa'nın statüsü Müslümanların aleyhine bozulmuş oldu.
PAKİSTAN’DAKİ ABD DARBESİ
Geçen ayın dış politika gündeminin diğer sıcak başlıklarından biri de yıllardır siyasi türbülanstan bir türlü kurtulamayan Pakistan’da yaşananlardı. “Ben Amerika veya AB'ye karşı değilim ancak ABD'nin köleliğini istemiyorum” diyen İmran Han hükümeti ABD-İngiltere destekli bir siyasi darbeyle düşürüldü. Pakistan'da parlamentoda yapılan güvensizlik oylaması sonucu düşürülen İmran Han hükümetinin yerine 13 ortaklı, ABD destekli Şahbaz Şerif hükümeti kuruldu.
Darbeler ülkesi olarak da anılan Pakistan’da bağımsızlığın kazanıldığı 1947’den bu yana biri hariç kurulan hiçbir hükümet görev süresini tamamlayamadı. İmran Han hükümeti de onlardan biri oldu. ABD ile ters düşmesinin yanı sıra, ülkedeki vesayet odaklarını sonlandırmaya yönelik attığı adımlar İmran Han hükümetinin düşürülmesine yol açan diğer önemli nedenler olarak sıralanıyor. Hindistan tehdidine karşı Çin ile yakınlaşması İmran Han’a yönelik dillendirilen eleştiriler arasındaydı. Ülkeyi ABD vesayetinden kurtarmak isterken 400 milyar dolar borçlandığı bir başka emperyalist ülke Çin’in vesayeti altına soktuğu eleştiriliyordu.
Pakistan’da iktidar değişse de Türkiye-Pakistan ilişkilerinde bir değişim beklenmiyor açıkçası. Ancak Türkiye’de kimi kendini bilmezlerin Pakistanlı mülteciler üzerinden Türkiye / Pakistan kardeşliğine gölge düşürecek algı operasyonlarına dikkat etmek gerekiyor.
Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 435
YORUMLAR