Kâbe'yi Yıkmaktan Daha Kötü Şey!

Hiç unutulmamalıdır ki insan, metrajı belli olmayan bir makara gibi, her saniye ne zaman biteceği meçhul olan bir ömür sermâyesini tüketmektedir.

Bu hayat nîmeti boyunca da yapmış olduğu en ufak bir hayrın veya bir kötülüğün, kıyâmet gününde hesâbının kılı kırk Yararcasına sorulacak olması tartışılmaz bir hakîkattir.Bundan dolayı bir müslüman kalp kırmaz, gönül yıkmaz, gönlün bir nazargâh-ı ilâhî olduğunu unutmaz. Bilakis kalbini dertli ve ıztıraplı tüm yüreklerin ve yorgun gönüllerin huzur bulduğu bir dergâh hâline getirir. Zira o bilir ki:

“Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.” (Fussilet, 46)

“Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz…” (el-İsrâ, 7)

RÜZGÂR EKEN FIRTINA BİÇER

Tarihin silinmez sayfaları şâhittir ki, kim hayatı boyunca rüzgâr ekmişse, neticesinde dâimâ fırtına biçmiş; tabağına ne doğramışsa kaşığına o gelmiştir. Hayatı huzurla yaşamak için, kendisinden başka herkesin huzûrunu kaçırmış olan bu gibi kimselerin dünyada süreceği safâ, gelgeç nefsânî sevdâlarla yaşadığı üç beş güne münhasır kalmaya mahkûmdur. Nitekim Firavun, Nemrut ve emsâli insanların yaşadıkları zâlimâne saltanat ancak mezarlarının başına kadar sürebilmiştir!..

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“Eğer bizi ve rızâmızı istiyorsan, bunun ancak bir gönül kazanmaya bağlı olduğunu unutma!”  

Yine Mevlânâ Hazretleri zâlim bir kimsenin, âhiretin tarlası olan şu dünya toprağına serpmiş olduğu zulüm tohumlarının ukbâ âleminde nasıl yeşereceği hakîkatini şu ifâdelerle idraklere sunmaktadır:

“Elinden bir mazlûm yaralandı, zulüm gördü ise, o zulüm cehennemde bir ağaç olur, ondan zakkum meyvesi husûle gelir. Sen hiddete kapılıp, gönüller kırdı, gönüllere ateş düşürdü isen, o ateş cehennem ateşinin mayası olur. Senin öfke ateşin bu dünyada insan yakardı. Ondan doğan cehennem ateşi de, orada seni yakar, yandırır. Senin hiddet ateşin, burada, insanlara kastederdi. Ondan doğan cehennem ateşi de, orada yine insana, yani sana saldıracaktır. Dünyada hiddete kapıldığın zaman ağzından çıkan yılan ve akrep gibi insan sokan sözlerin, orada yılan ve akrep olup senin kuyruğundan yakalayacaktır.”

PEYGAMBER EFENDİMİZ'E BİAT ETMENİN ŞARTLARI

Bu sebeple gönül kazanmak, insanlara iyi davranmak, bütün insanlığın iyiliğini istemek ve rahmet lisânına sâhip olmak çok ehemmiyetlidir.

Nitekim ashâb-ı kirâm bazen Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“−Yâ Rasûlâllah! Müslüman olmak üzere Sana biat edeceğim.” dediklerinde  Peygamber Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- bu biatı ya aynen veya bazı şartlar ileri sürerek kabul ederlerdi. Zaman zaman ileri sürdüğü şartlardan bir tanesi de:

“−Herkese iyi davranmak, herkesin iyiliğini istemek şartıyla biatını kabul ediyorum!” ifâdesi olurdu.

Şüphesiz ki bu gönül kıvâmına ulaşabilmek için, insana, Molla Câmî’nin şu beytinde ifâde buyurduğu hakîkat penceresinden bakmak lâzımdır:

Kâbe bünyâd-ı Halîl-i Azer’est

Dil, nazargâh-ı Celîl-i Ekber’est

Yani, “Kâbe, Âzeroğlu Halil İbrahim tarafından yapılmıştır. Gönül ise, yüce ve büyük Allâh’ın nazargâhıdır.” 

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.