Kabrinde “Ümmetim, Ümmetim” Diyen Peygamber
Peygamber Efendimizin en büyük derdi, ümmetinin huzuru ve ebedî kurtuluşuydu.
Allah Rasûlü hayatı boyunca ümmetinin selâmeti için çırpındığı gibi, vefâtından sonra da ümmetinin derdiyle dolu olacağını, şöyle ifâde buyuruyordu:
“Hayatım sizin için hayırlıdır; bâzı hâdiseler yaşarsınız, bunun üzerine size ilâhî vahiy ve hükümler indirilir. Vefâtım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz edilir. Güzel bir amel gördüğümde Allâh’a hamd ederim, kötü bir şey gördüğümde de sizin için Allâh’a istiğfâr ederim.” (Heysemî, IX, 24)
“Dikkat edin! Ben hayatımda sizin için bir emniyet vesîlesiyim. Vefât ettiğimde ise kabrimde: «Yâ Rabbi, ümmetim, ümmetim!..» diye ilk Sûr üfleninceye kadar nidâ edeceğim…” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, c. 14, s. 414)
PEYGAMBER EFENDİMİZİN EN BÜYÜK DERDİ
Yani Allah Rasûlüʼnün en büyük derdi, ümmetinin huzuru ve ebedî kurtuluşuydu. Ömrü boyunca olduğu gibi, şimdi de berzah âleminde biz ümmetini dilinden ve gönlünden düşürmeyen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e aynı aşk ve muhabbetle mukâbele edebilmek, O’na ümmet olmakla şereflenen her müʼminin vefâ borcudur.
Peki bu hususta biz ne durumdayız? Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kıyâmete kadar kabrinde biz ümmeti için duâ ederken, bizim arzu, istek ve hedeflerimiz ne kadar “nefsî nefsî” bencilliğini izhâr ediyor, ne kadar “ümmetî, ümmetî” diğergâmlığını sergiliyor?
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin biz ümmeti için yaptığı pek çok duâsındaki arzularının tahakkuku yolunda, hangi gayreti kendimize vazife edinebildik? Nebevî bir arzunun gerçekleşmesi uğruna hangi dünyevî arzumuzdan ferâgat edebildik?
Ümmet-i Muhammedʼin maddî ve zâhirî ihtiyaçlarıyla birlikte, mânevî ve îmânî dertlerinin ne kadarıyla alâkadar olabildik?
Milletimizin dîn, îman ve ahlâk alanında yaşadığı dehşetli erozyonu durdurabilmek için, hangi mücâdelenin gayretini kuşanabildik?
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Cafer-i Sadık (rahmetullâhi aleyh), Erkam Yayınları