Kadın ve Erkek Arasındaki Farklar
Kadın ve erkek arasındaki biyolojik ve duygusal farklar nelerdir? Bu farklılıklar toplumsal yapıyı nasıl etkiler? İşte, kadın ve erkeğin yaratılışındaki temel farklar ve bu farkların toplumsal yansımaları...
İslâm, kadına çok kıymetli bir mevkî bahşetmiştir. Kadınlar da gerçek saâdeti Kur’ân ve Sünnet’in huzurlu iklîminde aramalıdırlar. Maalesef günümüzde kadınlar çeşitli vaatler ve yaldızlı sözlerle, mutluluğu sokaklarda aramaya itilmektedir.
KADIN VE ERKEK ARASINDAKİ FARKLAR: TOPLUMSAL YANSIMALARI
Hâlbuki Cenâb-ı Hak, kadını duygu bakımından erkeğe göre daha zengin yaratmıştır. Bu duygu ve his zenginliği, âile içinde kadının temel ve fıtrî vazifesi olan neslin muhâfazası ve terbiyesinde büyük bir fayda ve avantaj sağlarken, cemiyet ve iş hayatının kadın fıtratına uymayan zor şartlarında bir dezavantaja dönüşüp onu yıpratan bir tesir icrâ edebilmektedir. Bu yüzden kadın, kendisi hakkındaki ilâhî tanzimin dışına itilirse, onun fıtratına ihânet edilmiş olur.
Akıllı ve dirâyetli bir erkek, evine adım atarken aklını, bir ticârethâneye girerken de hissiyâtını kapı eşiğinde bırakmasını bilir. Kadın ise fıtratına gâlip olan hissîliği gerektiğinde terk edebilme dirâyetini kolay kolay gösteremez. Bu hakîkat, cemiyette kadının istismârına yol açan başlıca sebeplerden biridir.
Cenâb-ı Hak, kadın ve erkek arasında birbirlerini tamamlayan çok güzel bir vazife taksimi yapmış, her ikisine de ayrı istîdatlar vermiştir. Kadın ve erkek, ancak, mânen ve maddeten birbirini tamamladığı zaman yaratılış gâyesine uygun bir olgunluk meydana gelir; âile ve buna bağlı olarak da toplum huzurlu olur.
Ne yazık ki çağımızda kadın ve erkek arasında başlatılan sun’î eşitlik yarışı, kadınların hanımlık ve annelik vazifelerini zedelemiş, âilenin huzuru kaybolmuş, toplum hayatı sarsılmış ve cemiyet, âile fâcialarına sahne olmuştur. Hâlbuki kadın ve erkeğin fizikî ve rûhî yaratılışları eşit değildir ki, fiilî veya hukûkî eşitlik îcâb etsin. Mühim olan, her alanda bir eşitlik değil, haklar ve mükellefiyetler arasındaki adâlet ve dengedir.
Allâh’ın erkek ve kadına verdiği fıtrî husûsiyetlere zıt bir şekilde denge bozulduğunda, âile içi çatışmalar ve huzursuzluklar, tatmin olmayan insanları, huzur ve saâdeti başka yerlerde aramaya sevk etmekte, sonunda Arş-ı Âlâ’yı titreten boşanmalarla toplumun en mukaddes yapı taşı olan âileler yıkılmaktadır. Böylece, ev içinde âile sıcaklığı bulamayan, örnek alacağı ana-babasından kötü muâmeleye mâruz kalan çocuklar da, sokakların insafına terk edilmiş olmaktadır. Evden kaçarak sokak çocukları arasına katılan çocuklar, kısa zamanda sigara, alkol, tiner, narkotik, fuhuş ve çeşitli suç örgütlerinin ağına düşerek ictimâî bir fâciâya zemin hazırlamaktadırlar. Şüphesiz ki bu hâl, toplum hayatını çoraklaştıran korkunç bir ahlâkî erozyonu da beraberinde getirmektedir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları