Kadınların Kabir ve Mezarlık Ziyâreti Konusunda Dînî Yasak Ya Da Ruhsatlar Var mıdır?

Kadınların türbe ve kabir ziyâretlerine çok ilgi gösterdikleri gö-rülmektedir. Kadınların kabir ve mezarlık ziyâreti konusunda dînî yasak ya da ruhsatlar var mıdır? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Kadınların türbe ve mezar ziyâretlerini yasaklayan bir hüküm bulunmamaktadır. Allah Rasûlü’nün kabir ziyâretini yasakladığı döneme âid olduğu yorumu yapılan bir rivâyet vardır ki o da daha çok kadınların feryâd u fîgân ederek kabir ziyâretlerinde bulunmalarını yasaklamaktadır. Genel anlamda baktığımızda: “Önceleri size kabir ziyâretini yasaklamıştım şimdi ziyâret edebilirsiniz[1] hadîsi, cevâzın kadın ve erkekleri kapsamı içine aldığını gösterir.

Hz. Âişe’den gelen şu rivâyet bu konudaki cevâzı teyîd etmektedir. Hz. Âişe Allah Rasûlü’ne kabirleri ziyâret ettiğimde ne diyeyim, diye sormuş o da: “Müminler halkının yurduna selâm olsun. Allah bizden öncekilere ve sonrakilere rahmet eylesin. Bizi ve sizi bağışlasın. Siz bizim öncümüzsünüz, biz de peşinizden gelip inşâallah size kavuşacağız[2] buyurmuştur. Soruyu soran ve cevâba muhâtab olan Âişe anamız olduğuna göre kadınların kabir ziyâretinin cevâzı anlaşılmaktadır. Hz. Fâtıma’nın her cuma amcası Hz. Hamza’yı Uhud’da ziyâretle ona duâ etmesi ve ağlaması da bu cümledendir.[3]

Kadınların kabir ve türbeleri erkeklerle ihtilâttan sakınarak tesettüre riâyetle ziyâret etmeleri mânevî kazançlar açısından önemlidir. Çünkü kabir ve türbe ziyâretinin asıl amacı ölüme ve âhirete müteallık duyguları pekiştirmek, dünyânın câzibesine karşı ölümden ibret almaktır. Ecir kazanalım derken günaha girmek değildir.

[1].       Müslim, Cenâiz, 106; Tirmizî, Cenâiz, 60.

[2].       Müslim, Cenâiz, 35 (1619); İbn Hanbel, VI, 221; Neseî, Cenâiz, 100 (2010).

[3].       Hâkim, Müstedrek, I, 533, III, 30, (1396 ve 4319. hadisler).

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ÜLKEMİZDE VE İSLÂM DÜNYÂSINDA KABİR, MEZAR VE TÜRBE DÜŞMANLIĞI

Ülkemizde ve İslâm Dünyâsında Kabir, Mezar ve Türbe Düşmanlığı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.