
Kadir Gecesi'nin Gizlenmiş Olmasının Hikmetleri
Eş‘arî âlimi Fahreddîn er-Râzî'ye göre, Kadir Gecesi'nin gizlenmiş olmasının hikmetleri şunlardır...
Kelâm, felsefe, tefsir ve usûl-i fıkıh alanlarına dair çalışmalarıyla tanınan Eş‘arî âlimi Fahreddîn er-Râzî, Kadir Gecesi'nin birkaç hikmete mebni olarak gizlenmiş ve aşikâr edilmemiş olmasından söz etmektedir.
KADİR GECESİ'NİN GİZLENMİŞ OLMASININ HİKMETLERİ
Bunlar;
- Allah Teâlâ'nın adeti gereği (sünnetullâh) bazı hususları gizlemiştir. Mesela;
- Tüm ibadetlere teveccüh edilsin ve hepsi yapılsın diye "rızasını" bu ibadetlerin ve itaatlerin içine gizlemiştir.
- Tüm mâsiyet, isyan ve günahlardan imtina edilsin ve hiçbirine tevessül edilmesin diye "öfke ve gazabını" bu mâsiyetlerin-günahların içine gizlemiştir.
- Her insan ve kulla hüsn-ü muaşeret gösterilsin ve her birine tazim edilsin-saygı gösterilsin diye "sevdiği veli kullarını" tüm kulların arasına gizlemiştir.
- Tüm ibadetlerde dua edilsin ve her birine gereken ihtimam gösterilsin diye "hangi duaya icabet edeceğini" tüm ibadetlerin içine gizlemiştir.
- Tüm esmâsına-isimlerine tazim edilsin ve her biri ile dua edilsin diye "ism-i azamı" diğer tüm isimlerinin içine gizlemiştir.
- Tüm namazların içinde araştırılsın ve hiçbiri ihmal edilmesin diye vustâ namazı (es-salâtü'l-vustâ) diğer tüm namazların arasına gizlenmiştir.
- Tövbeye teveccüh azalmasın ve kullar her daim nedamet, pişmanlık ve tövbe hali devam etsin diye "hangi tövbeye icabet edileceği" diğer tövbelerin arasına gizlenmiştir.
- Ölüm vakti, kul korku ve endişesini canlı tutsun diye (tüm ömrün içine) gizlenmiştir.
- Aynı şekilde tüm ramazan gecelerine aynı ihtimam, tazim ve ehemmiyet gösterilsin ve her biri ihya edilsin diye Kadir Gecesi bu gecelerden birinin içine gizlenmiştir.
- Kulun nefsine mağlup olup hangi gün olduğunu bildiği kadir gecesini ihya etmekten imtina etmesi, Allah Teâlâ'nın tazim ettiği bir güne saygısızlık ve pervasızlık anlamına gelecektir. Söz gelimi Allah Teâlâ sanki şöyle buyuruyor: "Ey Kulum! Sizin günah ve mâsiyete karşı olan cür'etinizi, düşkünlüğünüzü ve cesaretinizi bilmeme rağmen şayet bu gecenin hangi gün olduğunu belirtirsem, muhtemelen günaha olan cür'et ve cesaretinizle nefsinize, şehvetinize ve hevanıza mağlup olup bu gecede de günah işleyecek ve mâsiyete düşeceksiniz. Oysa kadir gecesinin hangi gün olduğunu bilerek o günde işlediğiniz bir günah, o günün ne zaman olduğunu bilmeden kadir gecesinde işlediğiniz günahtan daha büyük, şen'î ve kabahatlidir. Bundan dolayı, o günde bile bile günah işleyerek daha büyük bir isyan ve günaha düşmeyesiniz diye kadir gecesinin ne zaman olduğunu gizledim." (yani "mefsedetin def'i menfaat ve maslahatın celbinden evlâdır.) Hz. Peygamber'den (s.a.v.) rivayet edilen şu durum, bu şekilde bir ihtimali kuvvetlendirmektedir: Birgün Hz. Peygamber (s.a.v.) mescide girer ve orada uyumakta olan birini görür. Yanında bulunan Hz. Ali'ye (r.a.) "Git, uyuyan şu kimseyi uyandır da abdestini alsın." der, Hz. Ali (r.a.) adamı uyandırdıktan sonra Hz. Peygamber'e (s.a.v.) "Ya Rasûlallah! Siz hayır ve ibadette herkesten önde olan ve bunu önemseyen biri olmanıza rağmen niçin kendiniz değil de benim uyandırmamı tercih ettiniz?" diye sorunca Hz. Peygamber (s.a.v.) "Ey Ali! Senin uyandırmanı reddedip sana karşı gelerek uyumaya devam etmesi küfür ve inkâr değildir. Ancak ben uyandırırken reddeder ve uyumakta devam ederse bu onun dinden çıkmasına ve küfrüne-inkarına sebep olurdu. Bundan endişe ettiğim için senin uyandırmanı istedim. (Yani benim uyandırmam, o kişi için daha büyük bir ikram ve şereftir. Ancak nimetin büyüklüğü kadar külfet ve sorumluluğu da fazladır. Benim çağrımı nefsine mağlup olup reddeder ve uyumaya devam ederse dinden çıkar. Bu durum, nimet-külfet dengesini ifade etmektedir. Sevap ne kadar büyükse o çerçevedeki günah ve mesuliyet de o kadar fazladır.)
- Peygamber'in (s.a.v.) bu şefkatinden daha fazlasını Allah Teâlâ rahmetiyle göstermektedir ve kadir gecesini gizlemektedir. Allah Teâlâ sanki şöyle murâd buyuruyor: "Kadir gecesinin hangi gün olduğunu bilsen ve onu ihya etsen bin aydan daha fazla zaman ibadet etmiş gibi sevap alacaksın. Ancak hangi gün olduğunu bildiğin kadir gecesinde isyan eder ve günah işlersen bin aydan daha fazla bir süre günah işlemiş kadar günaha girmiş olacaksın. Bu sebeple günahın defedilmesi sevap kazanılmasından evladır.
- Diğer bir husus, o günü ihya etmek kadar o günün hangi gün olduğunun derdine düşülmesi, araştırılması ve bulmaya çalışılması da ayrı bir sevaptır. Nitekim Allah Teâlâ bugünü gizleyerek onu bulmaya ve ihya etmeye çalışan kullarını gördüğünde onlarla iftihar eder ve meleklerine dönerek "Sizler kullarım için yeryüzünde bozgunculuk yapıp kan dökeceğini iddia ediyordunuz. Halbuki bulma ihtimali dairesinde olan bir güne ulaşmak için gösterdikleri gayret ve samimiyet budur. Şayet o günü kesin olarak tayin etseydim o vakit ne kadar gayret eder ve ibadet ederlerdi, varın siz düşünün." O günün gizlenmesi işte Allah Teâlâ'nın "Şüphesiz siz bilemezsiniz, ancak ben her şeyi layıkıyla bilirim." (Bakara/2-30) ayetinin tecellisi ve tefsiridir.[1]
Şihâbüddîn el-Hafâcî’ye göre ise Kadir Gecesi'nin Ramazan'ın son on günü içine gizlenmiş olmasının hikmetlerinden biri de oruç ve diğer ibadetlerle kalbin tamamen tasfiye, nefsin tezkiye edilmiş olması bulunmaktadır. Oruçlu kimse kalbini böylece tasfiye ederek kendisini Kadir gecesine sâfî bir kalple hazırlamaktadır.
Bir diğeri hikmeti ise, son on gün, insanın acziyet ve zafiyetinin artmasına rağmen ibadete devam ederek ecir ve sevabının artıyor olmasıdır.[2] (Zorluk ve meşakkatin artması, ibadetteki ecir ve sevabın artmasının bir vesilesidir.)
Ayrıca Hafâcî, Râzî ve Şeyhzâde başta olmak üzere birçok müfessirin ifade ettiğine göre Kadir Gecesi'nin gündüzü de o gecenin faziletine ve bereketine dahildir. Ulemanın genel kabulü ve kanaati bu yönde tahakkuk etmiştir. Bu sebeple Kadir gecesi sadece gecesi ile ihya edilen ve sevap umulan bir gece değil, gündüz ibadetleri ve diğer taat ve tasarruflarıyla da Allah Teâlâ’ya rücu edilen bir gündür.
Dipnotlar:
[1] Fahreddîn Ömer b. Muhammed er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb (et-Tefsîru’l-kebîr) (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, 2009), 32/27-28.
[2] Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed b. Ömer el-Hafâcî, İnâyetü’l-Kâdî ve kifâyetü’r-Râzî (Hâşiyetü’ş-Şihâb alâ Tefsîri’l-Beydâvî) (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiye, 1997), 9/536.
Hazırlayan: Dr. Mehmet Büyükmutu
YORUMLAR