Kaf Suresi 31. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Kaf Suresi 31. ayeti ne anlatıyor? Kaf Suresi 31. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Kaf Suresi 31. Ayetinin Arapçası:

وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ

Kaf Suresi 31. Ayetinin Meali (Anlamı):

O gün cennet de, gönülleri Allah’a saygıyla dopdolu olup O’na karşı gelmekten sakınanlara iyice yakınlaştırılacak; kolayca girebilsinler diye onlardan uzak tutulmayacaktır.

Kaf Suresi 31. Ayetinin Tefsiri:

Cennete girmeye hak kazananların mümtaz vasıfları da şöyledir:

    Allah’a karşı saygı ve korkuyla dopdolu bir gönle sahip olup, O’na itaatsizlikten sakınarak kalbini Rabbin râzı olmayacağı her türlü kötü düşünce ve niyetlerden koruması.

    Tevbe ve istiğfar ile daima Allah’a yönelmesi; günahlarını hatırlayıp Allah’tan bağışlanma dilemesi. Bollukta, darlıkta, sıkıntıda ve rahatlıkta her daim Allah’a güvenip dayanması. Kalbini Allah’tan başkalarından çevirip, sadece Allah ile meşgul etmesi.

Bu açıdan bakıldığında Abdülkadir Geylânî (k.s.)’un şu hâli pek ibretlidir:

Biri ona şöyle sordu:

“- Niçin acaba üzerinize sinek konduğunu hiç görmüyoruz?”

Şöyle cevap verdi:

“- Niçin konsun ki… Üzerimde ne dünyanın pekmezi var, ne de âhiretin balı…” (Velîler Ansiklopedisi, II, 453)

    Allah’ın emir ve yasaklarını dikkate alarak yaşaması, Allah’ın koyduğu sınırları muhafaza etmesi.

    Yüce Allah’ı zahiren göremediği halde O’ndan korkması, O’na beslediği derin saygıyla yüreğinin titremesi. Kimsenin kendini görmediği yerlerde bile hep Allah korkusu ile hareket etmesi. Çünkü biz Rabbimizi zahir gözümüzle göremesek bile, Allah’ın bizi hakkiyle gördüğünde hiçbir şüphe yoktur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), başka bir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde Allah Teâlâ’nın, yedi sınıf insanı, arşının gölgesinde gölgelendireceğini bildirmiş, bunların birinin de “Tenhalarda Allah’ı zikredip göz yaşı döken kişi” olduğunu haber vermiştir. (Buhârî, Ezân 36; Müslim, Zekât 91)

    Daima Allah’a yönelen bir kalbe sahip olması. Allah’a yönelen kalbin alameti; Allah Teâlâ’nın saygı gösterilmesi gereken haklarını bilmek, O’nu dost edinmek, O’nun azamet ve celali karşısında mütevazı olmak, nefsin arzularını terk etmek, başkalarını incitmemek ve bundan daha önemlisi hiç kimseden incinmemesidir. İnsan ancak hususi bir tasavvufî eğitimle, nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesi ile bu mertebeye ulaşabilir.

Nitekim Sâ­mi Efen­di Haz­ret­le­ri, Dâ­ru’l-Fü­nûn’un Hu­kuk Fa­kül­te­si’ni ye­ni bi­tir­miş­ti. Onun gü­zel hâ­li­ni ve ter­te­miz sî­re­ti­ni pek be­ğe­nen bir Allah dos­tu:

“–Ev­lâ­dım, bu tah­sil de gü­zel­dir ama, sen asıl tah­sî­li ik­mâl et­me­ye bak! Se­ni ir­fan mek­te­bi­ne kay­de­de­lim, ora­da da gö­nül ilim­le­ri­ni ve âhi­ret sır­la­rı­nı öğ­ren!..” de­di. Ar­dın­dan da ilâve etti:

“–Ev­lâ­dım, o mek­tepte na­sıl eği­tim ya­par­lar, ne öğ­re­tir­ler bi­le­mem. Ama bildiğim bir şey var ki, bu tahsîlin ilk dersi incitmemek, son der­si de in­cinmemektir...”

Sahip oldukları güzel ahlâk ve ulvî hasletlerle diğer insanlardan hemen fark edilen Allah dostları, “kimseyi incitmemek” ve “kimseden incinmemek” faziletinin de zirvesine çıkmışlardır.

Ebû Abdullah Sâleme’ye:

“– Gönüllerini devamlı Rablerine yönelten Allah dostlarını diğer insanlardan ayırt eden vasıflar nelerdir?” diye sordular. O da cevâben, ehlullâhın şu güzel vasıflarını saydı:

“–Allah dostları diğer insanlardan:

  Konuşmalarındaki tatlılıkla,

  Ahlâklarındaki güzellikle,

  Sîmâlarındaki tebessüm ve müjdeleyicilikle,

  Hâl ve edâlarındaki zarâfetle,

  Nefislerindeki cömertlikle,

  Mâzeretleri kabul edişlerindeki diğergâmlıkla,

  İyi ve fenâ herkese karşı şefkatlerindeki genişlikle ayırt edilir.”

Bu vasıflara sahip olanlar cennete girecek, orada istedikleri her nimete nâil olacaklardır. Allah katında onlar için daha fazla nimetler de vardır. Bu nimetler hakkında Yüce Rabbimiz hadis-i kudsîde şöyle buyurur:

“Ben sâlih kullarım için cennette öyle nimetler hazırladım ki, onları ne göz görmüş, ne kulak duymuş, ne de onlar herhangi bir insanın aklına gelmiştir.” (Buhârî, Tevhid 35; Müslim, Cennet 4-5)

Bu nimetlerin en büyüğü ise “Allah Teâlâ’nın cemâlini görme” nimetidir.

Gerçek böyleyken, hâlâ inkârcılıkta direnen gâfillere ne demeli, onları nasıl ikaz etmeli? Onlar, şu gerçekler üzerinde akıl yorsalar belki uyanır, kendilerine gelirler:

Kaf Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Kaf Suresi 31. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...