Kalbimiz Allah Dedikçe

İbadet Hayatımız

Rabbimiz bizi zikrine çağırıyor. Kendisini hatırlamaya davet ediyor. Zatını anmaya ve yüceliğini ikrar etmeye. En büyük zikir Kur’andır diyor. Kalpleriniz ancak zikirle huzur buluyor diyor ayrıca. Ve beni zikredin ben de sizi anayım buyuruyor.

Dilden kalbe, kalpten gönle düşen, insanı saran ve sardıkça mânevi tat veren ilâhi bir duygudur zikir. Kalbimize dirilik verir. İçimizi huzurla doldurur. Gönül iklimimizi adeta gül bahçesine çevirir. Mânevi dünyamızı onarır, îmar eder. Işığı sönen dünyamıza ışık, ziyâsı giden gözlerimize nûr olur. Kalbimizde yanan bir kandil gibidir zikir. Kandile yağ verirsek, aşk ile Allah deriz. Ömür boyu bu dünyamızı, sonra da ahretimizi aydınlatmış oluruz.

Zikirle cümle günahlar bedenimizden dökülür. Pir ü pâk olur her zerremiz. Yeni doğmuş gibi saf ve temiz oluruz. Kalbimiz Allah dedikçe, duygularımız berraklaşır, hâlimiz kemâle erer. Kelimelerimiz manaya bürünür.

ZİKR-İ SULTANİ

Yağmur taneleri gibi berraktır zikrin kelimeleri. Billur gibi ışıltılıdır. Rengi vardır, gül gibi kokusu vardır, canı vardır. Canı vardır ki can verir ölü kalplere. Hayat verir gaflete düşen gönüllere. Zikir ehli olan ile olmayan arasında hâl farklılığı vardır. Birisi arz-ı hâl peşinde diğeri arz-ı endâm peşinde olur. Zâkirin dilinde hep lafzatullah vardır. Lafzatullah esmânın şâhıdır. Esmânın hüsnâsıdır. Her Allah deyişte yer ve gök şahitlik eder ona. Zikir, bir zaman sonra daimi hale gelir. Sabah, akşam, yolda, evde bir an olsun düşmez dilinden. Adeta Rabbinin ‘‘Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin, O’nu sabah ve akşam tesbih edin, yüceltin.’’ (Ahzab, 41) ayetine muhatap olurcasına. Bu devamlılık neticesinde zikir, Zikr-i sultâni olur.

Zikrin en tatlısı tenhalarda söylenen zikirdir. Gecenin bir vaktinde. Seherin feyzi ile. Sadıklarla, Salihlerle beraber olma şuuru ile el ele, diz dize, gönül gönüle vererek. Zâkirin kalbi Allah dedikçe, kalbinin perdeleri açılır. İyilerle vuslat, günahlardan firak olur. Göz, dünyanın zahirini, kalp gözü ise batınını görür. Allah zikri, kâinat kitabını kaynağından okumayı öğretir.

GERÇEK ZÂKİR

Allah, gerçek zâkirlerini idrak seviyesi yüksek akıl sahipleri olarak ifade ediyor: ve şöyle buyuruyor: ‘‘Akıl sahipleri o kimselerdir ki, ayakta iken, otururken ve yatarken (daima) Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler ve şöyle derler:”Ey Rabbimiz sen bunları boşuna yaratmadın. Sen batıl şey yaratmadan münezzehsin. Artık bizi cehennem ateşinden koru.’’ (Al-i İmran, l9l)

Allah dedikçe zâkirin kalbi ürperir, titrer. Bu titreyişin altında Rabbine olan muhabbet vardır. Allah gerçek müminlerin tarifini beyan ederken öyle buyuruyor: ‘‘Gerçek müminler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri korkarak ürperir. Onlara Allah’ın ayetleri okunduğu zaman imanlarını artırır ve onlar, yalnız Rablerine tevekkül ederler.’’ (Enfal, 2)

Bir de O’nun esmâsı vardır. En güzel isimlerden oluşan. Rahman, Rahim, Latif, Aziz ve Kerim… Allah, her şeyden müstağni, her şey O’na muhtaçtır. Bu ihlâs ile dilimiz ve kalbimiz ulvi bir ahenkte buluşur. Allah diye diye merhamet denizine düşeriz. İlahi vuslatın eşiğine varır ummanlara dalarız. Kalbimiz Allah dedikçe, varlık âleminden çıkıp yokluğumuzu, acziyetimizi ve hiçliğimizi görürüz.

MANEVİ DEVR-İ DAİM

Zikir, kalpte mânevi bir devr-i daimdir. Dünya döner, kâinat döner. Her ne varsa varlık âleminde her biri döner. Zerreden küreye bir dönüş ve o dönüşün merkezinde ilahi bir kudret vardır. Her varlık kendi haliyle Allah der. Zikir kâinatın ahengidir. O ahengi oluşturan her varlık Allah zikrine kendi sesiyle iştirak eder. Denizler dalgalarının sesiyle, ağaçlar yapraklarının hışırtısıyla, rüzgârlar ‘hu’ der uğultusuyla ve dağlar, taşlar sükûtî lisan ile hep O’nu anar. Eğer girer isek kâinat halkasına ve katılırsak o devrana, her zerrenin, her katrenin sesini duyarız.

Severiz, sevgimizi muhabbetullaha tebdil ederiz. Sevdikçe aşka gelir kendimizden geçeriz. Gül alıp gül veririz. Gül bahçelerinde şakıyan bülbüller gibi Allah diye diye döneriz. Zikrin sıcaklığında yanar yanar eririz.

Merhamet ve şefkat kuşanır gönül dünyamız. Uçar gideriz adeta bir ovadan öbür ovaya. Coşkun duygularla dağları, tepeleri geçeriz. Kalbimiz Allah dedikçe, yer ve gök aşka gelir, zikrin ritmine uyar.

Rabbimiz bizi zikrine çağırıyor. Kendisini hatırlamaya davet ediyor. Zatını anmaya ve yüceliğini ikrar etmeye. En büyük zikir Kur’andır diyor. Kalpleriniz ancak zikirle huzur buluyor diyor ayrıca. Ve beni zikredin ben de sizi anayım buyuruyor. Sabah akşam her şey O’nu tesbih ediyor. Bu yüzden Kur’ânın her kelimesi zikirdir. Namaz zikirdir. Hac zikirdir. Cihad zikirdir. Bir an bile O’nu unutmadan, gaflete düşmeden yaşamak zikirdir.

Kâinat kitabını okumak, gönül dünyamızı dokumak için kalbimizin her atışında Allah demeli. Allah ism-i şerîfi rengimiz, ruhumuz, tadımız, tuzumuz olmalı…

Kaynak: Salih Zeki Meriç, Altınoluk Dergisi, 373. Sayı