Kalbin Derdi Nedir?
Ahmed bin Ebü'l-Havârî Hazretleri, meşhûr velîlerdendir. Şahit olduğu bir hengamede garip bir adam dikkatini celbeder. Ebü'l-Havârî Hazretleri, büyük bir heyecanla yanına varıp adamla derin bir sohbete başlar.
Allah dostlarından Ahmed bin Ebü’l-Havârî Hazretleri bir gün çöle doğru yürüyüşe çıkmıştı.
Araplardan bir grup insanın sahrada deve koşturduklarına şahid oldu. Onlar bir tarafta develerini koştururken biraz ilerde köşeye çekilmiş kendi halinde oturan bir köylü gördü. Onunla sohbet etmek arzusu gönlüne düştü ve ona doğru yöneldi.
Adamın garip bir hâli vardı. Uzaktan insanın dikkatini çekecek kadar sâkin ve kabuğuna çekilmiş bir halde görünüyordu. Bir grup bedevi Arap ise heyecan dolu anlar yaşıyordu. Büyük bir telaş içerisinde bağırıp, çağırıyordu. Böyle bir ortamda onların karşısında kendi haline göre, yerinden kıpırdamadan bir insan nasıl oturabiliyordu?
Büyük bir merakla yanına giden Ahmed bin Ebü’l-Havârî rahmetullahi aleyh ona:
“Esselâmü aleyküm” diyerek selâm verdi. O da hafif sesle:
“Aleyküm selâm” diyerek selâmı aldı. Başka bir kelam etmedi. Bundan sonrasını Ahmed bin Ebü’l-Havârî anlatıyor:
Bir müddet sessizce oturdum. Gönlüm huzur doldu. Uzaktan garip görünümlü bu insan hep zikir ve murâkabe halindeydi. Belli ki Rabbısıyla beraberdi. Huzurunu bozmak istemedim. Sessizce yanında oturup istifade etmeye çalıştım. Bir hayli zaman geçtikten sonra başını kaldırıp bakışlarıyla beni şöyle bir süzdü. Sonra konuşmaya başladı:
“Allah Teâlâyı zikretmek ne kadar tatlı bir şey!.. Gönüllere huzur, kalblere şifa veriyor... Şaşıyorum şu insanlara?!.. Niçin boyun büküp yalvarmazlar? Neden Allah’ı zikretmezler? Oyun ve eğlenceye dalarak niçin O’nu unuturlar? Halbuki ölüm onların peşinde. Her an onları takip ediyor. İnsan için ondan kurtuluş yolu asla yok. Böyle bir tehlike ve musîbetler içinde olmasına rağmen insanlar neden boş şeylerle meşguller.”
KIRIK KALBİN DERDİ
Bunun üzerine ben de:
“Allah’ın rahmeti üzerinize olsun insanlar hangi musîbetler ve hangi tehlikeler içinde?” diye sordum? Şöyle cevapladı:
“Günah musîbeti ve ölüm tehlikesi. Ölümden öncesi ve sonrası!”
Sonra ağlamaya başladı. Ben de onunla birlikte ağladım. Biraz sonra tekrar:
“Neden yapayalnız duruyorsun?” diye sordum. O:
“Ben yalnız değilim! Rabbimle berâberim” diye cevap verdi. Fakir ve muhtaç olduğunu zannederek;
“Bir şey ister misin?” dedim. O:
“Evet kalbimin derdini tedavî edecek bir tabib isterim” dedi.
“Tabîbin kimdir?” dedim.
“Rabbimdir” diye cevap verdi.
“Kalbinin derdi nedir?” diye sordum.
“Günahlar...” dedi.
“Peki bunlardan kim kurtuldu?” diye sordum.
“Allahü Teâlânın râzı olduğu kimseler” dedi.
“Yolcu musun?” dedim.
“Annemden doğduğumdan beri yolcuyum.”
“Yolculuğun nereye?” dedim.
“Kabiredir” dedi.
“Nereye gidiyorsun?” dedim.
“Âhirete gidiyorum” dedi.
“Azıksız yola gidilmez. Azığın nerede?” dedim.
“Azığım son derece az” dedi.
“Yanında yiyeceğin nedir?” dedim.
“Sübhanallah! Rabbimin vereceği rızık” dedi.
“Peki yalnız hâlinle korkmuyor musun?” dedim.
“Nasıl korkarım? Niçin korkayım? Sâhibimin, Rabbimin mülkündeyim” diye cevap verdi.
“Yol neresidir?” diye sormaya devam edince; ellerini açıp şöyle yalvarmaya yakarmaya başladı:
“Yâ Rabbi!.. İnsanların çoğu seni unutmuş başka şeylerle meşgul!.. Halbuki her işin karşılığını Sen vereceksin!.. Ey gariplerin yardımcısı!.. Ey âcizlerin sığınağı!.. Ey azı çoğaltan!.. Ey sapmışları hidâyete erdiren!.. Ey kendisine herkesin sağındığı Rabbim!.. Senin ihsânını ve rızânı isterim... Senin rızân olmadan dünyâ ve ahiret güzel olmaz.”
Hem böylesine içten, samimi bir şekilde dua ediyor, hem de yürüyordu. Ben de onu takip ediyordum. Bir müddet gittikten sonra bana doğru dönerek:
“Allah’ın rahmeti üzerine olsun!.. Senin için benden daha hayırlı olan bir kimseye git!.. Beni meşgûl etme!..” dedi.
HESAP VERME KORKUSU
Sonra benden uzaklaşıp gitti. Arkasından baktım kaldım. Gözden kayboluncaya kadar onu takip ettim. Ağlayarak geri döndüm. Allah dostları ahiret endişesi ile dolu bir hayat sürerler. Az ve öz konuşurlar. Zira ağızdan çıkan her sözün kirâmen kâtibin melekleri tarafından kayıt altına alındığını bilirler. Hesap verme korkusu onları sükûta bürümüştür. Onlar katında en lezzetli şey Yüce Rabbı zikretmektir.
Bunun için daimi tefekkür halinde ve sükûti bir hayat geçirmeye gayret ederler. Her an kendilerini Allah Teâlâ hazretlerinin huzurunda bilerek daimi zikir halinde olmaya gayret ederler. Nefeslerini boş yere harcamazlar. Rabbimiz bizlere de onların hayatından güzellikler lutfeylesin. Amin.
Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 280, Haziran 2009