Kalbin En Büyük Hastalıklarındandır

Hased, kalbin en büyük hastalıklarındandır. Kalp hastalıkları ise, ancak ilim ve amel ile tedâvi edilir. Hased hastalığının tedâvisinde fayda sağlayacak ilim, hem dünya, hem de din bakımından hasedin ilk zararının kendine olacağını bilmendir.

Bilmiş ol ki hased, kalbin en büyük hastalıklarındandır. Kalp hastalıkları ise, ancak ilim ve amel ile tedâvi edilir. Hased hastalığının tedâvisinde fayda sağlayacak ilim, hem dünya, hem de din bakımından hasedin ilk zararının kendine olacağını bilmendir. Ne dünyâlık ne de dinî cihetten bunun hased edilene bir zararı yoktur. Belki her iki cihetten de kârı vardır.

HASEDİN DİNDEKİ ZARARI

Hasedin sebebiyle, Allah’ın taksîmatınâ rızâ göstermiyor ve kazâsına kızıyorsun. Gizli hükümleri ile mülkü arasında sağladığı adâlet muvazenesine kızıyor ve bunu çirkin görüyorsun. Bu ise tevhid’in özüne aykırı ve imânın gözüne saplanmış bir oktur. Bu kadarı sana yeter. Bu hususta daha fazla bir şey aramaya lüzum yoktur. Bu cinâyetlerle beraber, mü’minlerden birini aldatmış, ona nasîhatı terk etmiş, Allah’ın kullarının iyiliklerini sevmek hususunda, peygamberler ve velîler yolundan ayrılmış, Müslümanların belâya uğramaları ve nimetlerin ellerinden alınmalarını sevmeleri husûsunda şeytân ve kâfirlerle birleşmiş oldun. İşte bunlar kalbindeki pisliktir. Ateşin odunu yok ettiği gibi bu hastalık da amelleri yok eder.

DÜNYADAKİ ZARARI

Kişi hased ettikçe içinde bir ateş yanar, kendi kendini kemirir. Adeta rende ile rendelenirsin. Çünkü sen hased ettikçe Allah Teâlâ onun nimetini artırır. Onun nimeti arttıkça senin de hastalığın artar. Sıkıntı içinde bocalar, karanlık içinde kıvranırsın, göğsün daralır, uykun kaçar ve bu hastalık seni ölüme kadar götürür. Zaten şeytanın da istediği bunlardır. Sen onun perîşanlığını isterken, kendin perişanlığa düşmüş olursun. Bununla beraber, senin hasedinin onun elindeki nimete bir tesiri olmaz. Hatta âhirete ve hesaba imânın olmasa dahi, seni sıkıntıya düşürdüğü için hasedden vazgeçmen gerekir, akıl ve mantık bunu gerektirir. Çünkü faidesiz bir sıkıntıdır. Üstelik sen, hasedin âhiretteki cezâsını da biliyorsun.

Buna rağmen nasıl hasedi bırakmazsın, böylece Allah Teâlâ’nın gazâbına uğramaya çalışmaktan daha büyük bir şaşkınlık olur mu? Hasedin, hased edilene ne din ne de dünyasında bir zararı olmadığı meydandadır. Şayet sen hasedin sebebiyle onun nimetinin yok olacağını düşünür isen bu açık bir ahmaklıktır. Eğer nimetler hased ile yok olsa hiç kimsede hiçbir nimetin kalmaması lâzım gelirdi.

Ey hasedci! Eğer rüyâ veya keşif yolu ile hâlini görebilseydin korkunç bir manzara ile karşılaşırdın. Hâlin, tıpkı öldürmek için düşmana mermi atan, fakat mermisi geri  teperek sağ gözüne isâbet edip gözünü çıkaran ve buna fazlaca sinirlenerek ikinci mermiyi atan ve ikinci mermi de, aynı şekilde geri teperek diğer gözünü çıkaran, buna da öfkelenerek attığı üçüncü mermi yine aksine kendi beynine saplanan ve hasmı esenlik içinde bulunan adamın manzarasına benzer. Belki hasedcinin manzarası bundan da fecidir. Çünkü bu adamın, hasmına atıp tersine dönerek kör olmasına sebep olduğu gözleri, nihâyet ölüme kadar yaşayacak ve ölüm ile onlar da yok olacaklardı. Fakat hasedden meydana gelen günâh ölüm ile yok olmaz.

Hatta bu sebeble Allah Teâlâ’yı gazaplandırır, bu sûretle cehenneme atılır. Gözünün kör olması, cehenneme girip cehennemin kendisini yakmasından, elbette çok daha ehvendir, hafifdir.

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-4, s.240, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KUR'ÂN'A GÖRE HASEDİN TEDAVİSİ

Kur'ân'a Göre Hasedin Tedavisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.