Kalbin İnşirâhı Nasıl Olur?

İHSAN

Kalbin kapısı nasıl açılır ve genişler? “Kalbin inşirâhı nasıl olur, yâ Rasûlullah?” sorusuna Hz. Peygamber’in (sav.) verdiği cevap.

Ayet-i kerimede buyrulur:

“İnsanların küllîsi mertebede müsavî olur mu? Elbette olamaz. Zîra o kimseler ki Allah Teâlâ İslâm’ı kabule kalbini vâsî kıldı, nûrlandırdı, o kimse Rabbinden hidayet üzerinedir. Azâb-ı azîm de, zikr-i ilâhîyi işitmekten kalbi katı olanlar içindir. İşte kalbi katı olanlar açık bir dalâlet içindedirler.” (Zümer Sûresi, 22)

KALBİN İNŞİRAHI NASIL OLUR?

Cenâb-ı Allah İslâmiyet’i kabul eden mü’minlerin kalbini genişletip hidayet nûrunu kalbinde parlatır, tecellî ettirir. O nûr sebebiyle inkişaf-ı tâm ve kemal-î yakîn husûle gelir. Buna mukâbil, o kimseler ki kalbi zikrullahı işitmekten ve zikr-i Hak’tan mahrum kalarak zulmet ve kasvet-i kalbe dûçâr oldular, onlar için de veyl, helâk vardır. Bu âyet-i celîleyi Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz okuyunca huzur-ı risâlette bulunanlar sordular ki:

– Kalbin inşirâhı nasıl olur, yâ Rasûlullah?

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

– Mârifet-i ilâhî kalbe girince, kalbin kapısı açılır, genişler, buyurunca:

– Buna alâmet nedir, dediler. Buyurdular ki:

– Buna alâmet dâr-ı âhirete tedârik üzere bulunmak ve ölüm gelmezden evvel hazırlanmak ve lüzumundan fazla dünyaya rağbet etmemektir.

Abdullah ibni Mes’ud -radıyallahu anh-’den mervîdir ki;

Cenâb-ı Allâh’ın zikri, güneşin balmumunu yumuşattığı gibi ehl-i îmânın kalplerini yumuşatır. Nitekim:

“Vâcib Teâlâ nûrunun mü’min kalbinde sıfat-ı acibesi ve şân-ı garibesi ne gibidir? Şu pencere gibidir ki gayet parlak billûr içinde bulunan bir sirac ve yanar lambanın pencere içindeki hâli gibidir.” (Nur Suresi, 35)

Çünkü mü’minin kalbi cesedin ortasındadır ki, nûr-ı ilâhî ile parlayan kalbin ışığı, pencereden parlak bir lâmbanın ziyâsı, ışığı etrafında ziya verdiği gibi ışık verir ve kalb-i insanda ihsan-ı ilâhî olarak mevdu’ olan nûr-ı ilâhînin parlaması cesedi ihtivâ eden azaları tenvîr eder. O hidayet nûru, o ışık, kulların kalplerini aydınlatarak hayrı ve şerri, hak ve batılı tefrik ile doğru yola sevkeder. Ehl-i hakîkat, mü’minlerin kalbindeki îmânı bir ağaca teşbih etmişlerdir.

Ebî Bekir Verrak -rahimehullah-:

“Bu şecerede yedi dal vardır ki dalın birisi kalpte nihayet bulur, bunun semeresi sıhhatü’l-irâdâttır, yani kul bununla bedendeki âzâları ibâdete sevkeder. Dalın birisi lisana ulaşır ki semeresi, sıdk-ı makâl olup, hayır söz ve ibâdetle meşgul olmaktır. Dalın birisi de gözde nihayet bulur, semeresi de sadaka ve ihsan eylemektir. Ve dalın birisi boğazda nihayet bulur. Onun semeresi helal lokma yemektir. Ve dalın birisi ayağa müntehi olur, onun semeresi de cumaya, cemaate gitmek, hayır üzere sa’y etmektir. Dalın birisi de nefis üzerine nihayet bulur ki onun semeresi de terk-i şehevâttır.” demiştir.

Mâlik bin Dinar beş şey bedbahtlık nişanıdır demiştir.

  1. Gönül katılığı.
  2. Göz yaşarmazlığı.
  3. Hayâsızlık.
  4. Hubb-ı dünya.
  5. Dünya için uzun endişe eylemek.

Bu hastalıkların hepsinin menşei de kalptir.

İmam-ı Hasan-ı Basrî -rahimehullah-’a bir kişi dedi ki:

– Gönlümüz uyumuştur, nasîhat etsen de n’ola kim uyansa. Hasan-ı Basrî dedi ki:

– Keşke sizin gönlünüz uyur olaydı, uyuyan kişi tez uyanır. Halbuki sizin gönülleriniz ölmüştür. Ölü uyanır mı? Dediler ki:

– Yâ imam! Bizi çok korkutuyorsun! Dedi ki:

– Eğer bugün korkar iseniz yarın âhirette emîn olasınız, vay o kişinin haline ki burada korkmaya.

Nitekim hadîs-i kudsîde buyurulmuştur:

“İzzetim ve celâlim hakkı için abdimde iki emniyet ve iki korkuyu cemetmem.” Kalbin korkmadığı, ya kalbin hastalığından veya ölü olmasındandır. (Mahmud Sâmî Ramazanoğlu, Musâhabe-4, s.18.)

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 468