Kalp ile İlgili Hadisler

Kalp ile Allah (c.c) arasında nasıl bir vardır? Kalp, başka hangi hadislere konu olmuştur? Kalp ile organlar arasındaki bağ nedir? Kalbin nazargâh-ı ilâhî oluşunun hikmeti nedir? Amellerin kalbe etkisi nedir?

Âmir"in en-Nu"mân b. Beşîr"den işittiğine göre,

Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

“…Bilin ki! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o, iyi (doğru ve düzgün) olursa bütün vücut iyi (doğru ve düzgün) olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Bilin ki! O, kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39)

*****

Şehr b. Havşeb anlatıyor: “Ümmü Seleme"ye; "Ey müminlerin annesi! Allah Resûlü (sav) senin yanındayken en çok hangi duayı ederdi?" dedim. Ümmü Seleme, "Onun çoğunlukla ettiği dua şuydu: "Ey kalpleri çeviren (Allah"ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl." Ben kendisine, "Ey Allah"ın Resûlü! "Ey kalpleri çeviren (Allah"ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl." diye neden çok dua ediyorsun?" dedim. Allah Resûlü şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Seleme! Hiçbir insan yoktur ki kalbi Allah"ın iki parmağı arasında olmasın. O, dilediği (kulunun kalbini) istikamet üzere kılar, dilediğini ise saptırır.” (Tirmizî, Deavât, 89)

***

Ebû Hüreyre"den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah, suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34)

***

Ebû Hüreyre"den rivayet edildiğine göre, Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tevbeve istiğfar ettiği zaman kalbi parlatılır. Günaha devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar. Allah"ın, (Kitabı"nda), "Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır." (Mutaffifîn, 83/14) diye anlattığı pas işte budur.” (Tirmizî, Tefsîru"l-Kur"ân, 83)

***

Amr b. Âs"tan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlunun kalbinden bütün (arzu) vadilerine (uzanan) yollar vardır. Allah, kalbini bütün bu yollara açmış olan kişiyi bunların hangisinde helâk ettiğini önemsemez, fakat kim Allah"a güvenirse Allah onu (arzularının) keşmekeşliğinden kurtarır.” (İbn Mâce, Zühd, 14)

KALP İLE ALLAH (C.C) ARASINDAKİ BAĞ

Tâbiûnun büyük âlimlerinden olan Şehr b. Havşeb anlatıyor: Allah Resûlü"nün ölümünden sonra onun dualarını merak ettim ve Müminlerin annesi Ümmü Seleme"ye giderek, “Ey müminlerin annesi! Allah Resûlü (sav) senin yanındayken en çok hangi duayı ederdi?” dedim. Ümmü Seleme, “Onun çoğunlukla ettiği dua şuydu: "Ey kalpleri çeviren (Allah"ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl." Ben kendisine, "Ey Allah"ın Resûlü! "Ey kalpleri çeviren (Allah"ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl." diye neden çok dua ediyorsun?" dedim. Allah Resûlü şöyle buyurdu: "Ey Ümmü Seleme! Hiçbir insan yoktur ki, kalbi Allah"ın iki parmağı arasında olmasın. O, dilediği (kulunun kalbi)ni istikamet üzere kılar, dilediğini ise saptırır."” 1

Böylece Allah Resûlü kalpler ile Allah arasında bir bağ olduğuna işaret etmektedir. Kuşkusuz kalplerdeki değişim, kulun iradesi ile Allah"ın iradesi arasındaki hassas bir dengeye bağlıdır. Bu durum Kur"an"ın, “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere, sizi çağırdığı zaman, Allah"ın ve Resûlü"nün çağrısına uyun ve bilin ki, Allah kişi ile kalbi arasına girer. Bilin ki, onun huzurunda toplanacaksınız.” 2 âyetiyle tam bir uygunluk göstermektedir. Âyette Allah ve Resûlü"nün çağrısı yani Kur"an ve sünnet, “hayatın kendisi” olarak ifade edilmiştir. Hayata yapılan çağrıda hayatın odağı olan kalbe en öncelikli görevin yüklenmiş olması şaşırtıcı değildir. Değişken bir yapıya sahip olan kalbin, Allah"ın yardımı olmaksızın hidayet üzerinde sebat etmesinin imkânsızlığını bilen Allah Resûlü"nün sürekli, “Ey kalpleri çeviren Rabbim, benim kalbimi dinin üzere sabit kıl.” 3 diye dua etmesi, âdeta savaş meydanında inananların ayaklarını meleklerle sabit kılan Allah"ın, nefis ile olan mücadelede de müminin kalbini sebatkâr kılması içindir. Peygamberimiz kalbinin sebat ve kararlılık içinde olmasının yanı sıra Allah"tan, kalbini her an O"na itaat etmeye yöneltmesini de istemiştir.4 Allah Resûlü"nün zaman zaman, “Kalpleri evirip çeviren Allah adına yemin ederim.” 5 şeklinde söze başlaması her işin kalpten varlık dünyasına yol bulduğunun bir işareti gibidir.

HADİSLERE KONU OLAN "KALP"

Kalp, Allah Resûlü"nün başka hadislerine de konu olmuştur. Ebû Musa"dan rivayet edilen bir hadiste Allah Resûlü, “Kalbe kalp denilmesinin sebebi, onun çok değişken olmasındandır. Kalbin misali çöldeki bir ağacın üzerinde asılı kalan kuş tüyünün misali gibidir. Rüzgâr onu bir oraya bir buraya savurur.” 6 buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz diğer bir hadisinde kalbin değişken yapısını tencerede kaynayan su benzetmesiyle açıklamaktadır: “Âdemoğlunun kalbi, (ateşin üzerindeki) tencere gibi kaynayan bir şeydir, sürekli değişir.” 7 Kalp o kadar değişkendir ki Hz. Peygamber, “Benim kalbim de perdelenir ve ben her gün yüz defa Allah"tan bağışlanma dilerim.” demektedir.8

İslâm düşüncesinde kalp, bütün vücuda yön veren merkezî bir organ olarak görülür. Her ne kadar kalp denilince ilk bakışta kanı toplayıp bütün vücuda pompalayan organ akla gelse de Kur"ân-ı Kerîm ve hadislerde kalbin, şuur, vicdan, idrak, duygu, akıl ve irade gücünün merkezi, bütün sezgi ve duygularımızın ve nihayet düşünme gücümüzün kaynağı oluşuna vurgu yapılır. Maddî hayatımızın merkezî organı kalp, mânevî hayatımıza da yön veren bir kaynaktır. Bu iki hayat alanı birbirinden ayrı düşünülemez.

Din dilinde kalp, imanın ve küfrün, sevginin ve nefretin, cesaretin ve korkaklığın, iyiliğin ve kötülüğün, kısaca bütün duyguların merkezidir. Haset, gazap ve nefret gibi kötü duygular kalpte bulunduğu gibi iman, Allah korkusu, hilm ve takva gibi birçok olumlu duygular da kalbe isnad edilmektedir. Marifet, yani Allah"ı bilmek ve tanımak da kalbin işidir.9

Cebrail, Kur"an"ı Hz. Peygamber"in kalbine indirmiştir.10 Kalpte ilâhî güzellikler tecelli eder, insanın aklen kabul ettiği şeyler, iman ve ihsan boyasıyla boyanarak duygu boyutuna burada aktarılır. “Allah her kimi doğruya erdirmek isterse onun gönlünü İslâm"a açar.” 11 âyetinin nüktesiyle bu hâl insanı mekanik bir varlık olmaktan çıkararak onu olaylar karşısında ürperen, korku ve ümit sarmalı içinde gelgitler yaşayan bir varlık hâline dönüştürür.

İNSAN VÜCUDUNUN MİHENK NOKTASI

İnsan vücudunun mihenk noktası olan ve insanın hilkatinde bulunan dört özelliğin; vahşetin, behimî duyguların, şeytanî duyguların ve Rabbânî duyguların beraberce hissedildiği kalp, büyük sûfîlerden Sehl et-Tüsterî"nin ifadesiyle arşın kürsîde bulunması gibi göğüslerde bütün vücuda hâkim bir noktada bulunur.12 Allah Resûlü, kalbin bu merkezî konumunu ikinci serlevhada yer alan şu hadisinde açıklar: “...Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi (doğru ve düzgün) olursa bütün vücut iyi (doğru ve düzgün) olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” 13

Ebû Hüreyre"den nakledilen şu hadiste de gözler, dil, eller ve ayaklar konu edilerek bütün organların sorumluluğu kalbe yüklenmektedir: “...Kalp arzular, istek duyar. Beden onun (arzusu istikametinde hak olanı) ya tasdik eder ya da reddeder.” 14

KALP İLE ORGANLAR ARASINDAKİ BAĞ

Allah Resûlü"nün kalple organlar arasındaki ilişki bağlamında sahâbîlerine öğrettiği dualardan birinde, “Kulağımın kötülüğünden, gözümün kötülüğünden, dilimin kötülüğünden, kalbimin kötülüğünden, tenimin kötülüğünden sana sığınırım.” denilmektedir.15 İnsan, hakikatlere bu duyu organlarıyla ulaşabilmektedir. Nitekim Kur"ân-ı Kerîm"de de hiçbir şey bilmeden anne karnından çıkan insana, Allah"ı hakkıyla tanıyıp şükretmesi için (düşünme ve bilgi aracı olarak) kalp, kulak ve gözler gibi duyu organlarının verildiği söylenmektedir.16

Ebû Hüreyre kalbi, ordusunun başındaki bir sultana benzeterek tasvir etmiştir: “Kalp sultandır ve onun orduları vardır. Sultan iyi olursa askerleri de iyi olur. Sultan kötü olursa orduları da kötü olur. Kulaklar bu sultanın habercileridir. Gözler bekçileridir. Dil sultanın tercümanıdır. Eller kanatlarıdır. Ayaklar postacılarıdır. Ciğer şefkat ve merhamet kaynağıdır. Dalak ve böbrekler (kendisine yönelen tehlikeleri bertaraf eden) tuzaklarıdır. Akciğer (hayatın kaynağı) nefestir. Sultan iyi olursa askerleri de iyi olur, sultan kötü olursa askerleri de kötü olur. ”17

Ebû Hüreyre"nin kalple ilgili kullandığı bu hükümdar metaforunun özel bir gayesi olduğu aşikârdır. Bir bakıma sanki Allah Resûlü"nün, “Bilin ki, her hükümdarın bir koruluğu vardır. Allah"ın koruluğu, yapılmamasını istediği haramlardır. Bilin ki, vücutta öyle bir organ vardır ki o sağlıklıysa tüm vücut sağlıklı demektir. Fakat o hastaysa tüm vücut hasta olur. Bu organ kalptir.” 18 sözünü yorumlamaktadır. Zira Ebû Hüreyre bu sözüyle hem vücudun sultanı olarak kalbin, en büyük hükümdar olan Allah"ın bizzat saygı gösterilmesini istediği hükümranlık alanına göre hareketini belirlemesi gerektiğini anlatmakta hem de kalbin istikamet üzere olmasının önemini vurgulamaktadır. Zira ancak kalbin istikamet üzere olması ile tüm organlar kendilerine düşen vazifeleri en güzel şekilde yerine getirebilecektir.

Kur"an, insanın kendisi ve kâinat üzerinde düşünmesi (tefekkür), geçmiş olayları düşünerek ibret alması (tezekkür), sebep-sonuç ilişkilerinden yola çıkarak geleceği düşünmesi (tedebbür) ve tüm nesne ve olgular arasında bağ kurması (teakkul) sorumluluğunu kalbe yüklerken kalbin, akıl, ruh ve nefis ile olan ilişkisinin bir ahenk içinde olması gerektiğini şart koşar. Kalp, ilâhî nurun yansıdığı bir ayna değerinde olsa da “insan bilmece”sini tamamlayan diğer parçalar, beden, ruh ve nefistir. Ruh, “...ona ruhumdan üfledim...” 19 fermanınca ilâhî bir nefha ve Rahmânî bir esintidir. Aynı şekilde farklı şekil ve mertebelerle kendisini göstermekle beraber,

“Ey huzur içinde olan nefis! Sen O"ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!” 20 fermanınca nefisten, sadece eşyanın tabiatından hâsıl olan bilgiyle değil letâif cinsinden en derunî ve sırlı bilgileri de özümseyip ilâhî hoşnutluğa erişmesi istenmektedir. Bu hâliyle nefis, ilim ve iradenin mahalli olan kalpten azade olamaz. O hâlde kalp sadece bedene ait merkezî bir organ değil aynı zamanda ruhun ve nefsin kısaca insanın tüm duygu, düşünce ve hayat faaliyetinin merkezindedir.

KALP NAZARGÂH-I İLÂHÎDİR

Kalpte Rahmân"ın cemâl ve celâlini hissedecek korku ve ümit duygularının bulunuşu, onu nazargâh-ı ilâhî"ye çevirir. Fakat nefsin bundan mahrum bırakılması, kalbin, nefsin vesvesesi ve şeytanın aldatmasıyla süflî ve anlamsız duygulara kapılmasına yol açar. O zaman kalp asla ilâhî hakikatleri alamaz olur ve Rahmân"ın ilim, hikmet ve iman nurundan yararlanmak yerine değersiz arzuların, üstüne düşen gölgesiyle karanlıklara gömülür. Bu durum Kur"an"da, “Yahut (inkârcıların küfür içindeki hâlleri) derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Bir deniz ki) onu dalga üstüne dalga kaplıyor, üstünde de bulutlar var. Karanlıklar üstüne karanlıklar... İnsan elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez. Kime Allah nur vermezse onun için nur diye bir şey yoktur.” 21 diye ifade edilir.

Yüce Allah insanların kalplerine nazar etmektedir. Hz. Peygamber bu hakikati şöyle ifade eder: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar.” 22 Bu şekilde Allah"ın kulun kalbini ölçü alması kişiyi gösterişten kurtaracağı gibi onu samimi davranışlara yöneltecektir. Samimi davranışlara yönelebilmek için samimi bir kalbe ihtiyaç duyulacaktır.

İnsanın, her an nefsinin aldatmasına maruz kaldığı dünya hayatında, salih amellerle ve Allah"ı çokça anarak kalbini uyanık tutması gerekmektedir. Allah Resûlü, şeytanların âdemoğlunun kalbini perdelediklerini, dolayısıyla melekût âlemi üzerinde düşünmesine engel olduklarını23 söyleyerek dünyevî arzularımızın çepeçevre sararak bizleri ilâhî güzelliklerden nasıl da alıkoyduğunu anlatmaktadır. Kalbimizi İslâm"ın aydınlık bilgisiyle beslemediğimiz takdirde kalbimiz giderek kararmakta ve bir de buna, işlenen günahlar eklendiğinde kalp tüm ışığını kaybetmektedir. Allah Resûlü bu konuda bizim için, “Allah"ım! Faydasız bilgiden, huşû duymayan kalpten, doymayan nefisten ve kabul edilmeyen duadan sana sığınırım.” 24 şeklinde bir ölçü koymakta, kalbimizi huşûa davet etmektedir.

HUŞÛ NEDİR?

Huşû, Allah"a karşı hissedilen derin bir kavrayış, ince bir duyuş ve her an O"nun huzurundaymış gibi ihsan parıltılarıyla ilâhî hakikate teslim oluşu ifade eden mümine özgü bir duygudur. Bu duyguda iman, ilim ve tefekkür beraber bulunur. Hepsinin de mahalli kalptir. Huşû duygusunu salih ameller ve tevazu ile beslemek gerekir. Gömleğindeki söküğü diken Hz. Ali"yi, “Niçin kendi söküğünü dikiyorsun?” diye yadırgayanlara o, “Kalp huşû duygusuyla yoğrulduğunda mümin de (tüm benliğiyle) ona uyar.” diye cevap vermiş25 ve bazen önemsiz gibi görünen işlerin bile kalbin mânevî olarak beslenmesinde ne kadar önemli olduğunu öğretmiştir.

İnsan hem akıl ve kalp nimetine sahiptir hem de şeytan, nefis ve şehvet ile çetin bir imtihana tâbidir. Allah"ın nazargâhı kalp olduğu gibi şeytanın insana vesvese ve şüphe vermek için fırsat kolladığı yer de kalptir. Allah, kalbi yüceltmeyi amaçlarken, şeytan onu yıkmayı hedefler. İnsan gece uykusunda dahi şeytanın vesvesesiyle karşı karşıyadır.26 Aynı şekilde şeytan namazda da kalbi rahat bırakmaz, ona hiç aklında olmayan şeyleri hatırlatır ve zihnini meşgul etmeye çalışır.27 Bu şekilde şeytan, kişi ile kalbi arasına girmeye çalışarak onu Allah yolundan alıkoymak ister.

AMELLER KALPTE BAŞLAR

Ameller de kalpte başlar. Bütün ameller niyetlere göredir. Niyet ise kalbin işidir. Dilbilimciler niyet ve nevât (çekirdek-öz) kelimesini türeyiş bakımından bağlantılı görmektedirler.28 Çekirdek nasıl ki bir meyvenin gelişimi için temel bir öz ise, bir düşüncenin salih bir amele dönüşüp güzel bir meyve verebilmesi, niyetin güzelliğiyle ilgilidir. Bu bakımdan sadece niyet kelimesinin semantik tahlili bile düşünce ve eylemler arasında bulunan bağı ve kalbin özünden doğan duygu ve düşüncelerin gerçekleşme sürecini anlamamıza belli ölçüde ışık tutar. Ne var ki kalbin, özünde doğan düşünceleri eylemlere dönüştürebilmesi için düşünceleri gölgeleyen arzuların kalp üzerine örttüğü kılıfları kaldırmak ve düşüncelerimizin Hakk"ın rızasına uygun eylemlere dönüşmesini engelleyen psikolojik engelleri yıkmak gerekir. Bunun için yapılması gerekenler hem Kur"an"da hem de Allah Resûlü"nün hadislerinde anlatılmaktadır.

Allah Resûlü, “Siz siz olun, tevazuu elden bırakmayın. Tevazu kalpte başlar. Hiçbir Müslüman diğerine eziyet etmesin. Yamalı elbiseler içinde olan nice biçareler vardır ki, onların Allah"ın adını vererek ettikleri dualar hemen kabul edilir.” 29 derken, düşünceyi eylemle birleştirmede kalbin gücüne işaret etmektedir. Kalplerde olan düşünceler onun derinliğinden süzülüp dudaklardan döküldüğünde ve niyetler gözlerden akan yaşlarla yıkandığında en tesirli amel ve eylemlere dönüşür. Bazen kalpten geçirilenler gerçekleşme imkânı bulamaz. Fakat samimi ve iyi düşünceler varlık dünyasında karşılık bulmasa da bunun Allah indinde olmuş gibi değer bulduğu muhakkaktır. Bu bakımdan Allah Resûlü, “Bir kimse samimi olarak ve tüm kalbiyle Allah"tan şehit olmayı dilerse o kişi yatağında bile ölse Allah onu şehitlerin makamına ulaştırır.” 30 buyurmuştur.

ALLAH'IN İNSANLARA BİR LÜTFU

Allah"ın insanlara bir lütfu olarak kalpten geçen kötü düşünceler, eyleme dönüşmedikçe kulun günah hanesine yazılmaz. “Allah, sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz fakat sizi kalplerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayandır, Halîm"dir.” 31 âyeti ve “Allah, ümmetimi akıllarına gelen kötü düşünceleri yapmadıkça ve onları dile getirmedikçe sorumlu tutmayacaktır.” hadisi32 bu duruma açıklık getirmektedir.

Kalp bir nazargâh-ı ilâhî olarak, bir mümin için aynı zamanda doğru bilgiyi yanlış olandan ayırt etme yeridir. “Heyetler yılı” olarak bilinen hicretin dokuzuncu yılında Arap yarımadasının çeşitli bölgelerindeki kabilelerin Medine"ye akın ettiği bir zamanda Esedoğulları"ndan Vâbisa b. Ma"bed"in, “İyilik ne demektir?” sorusuna Allah Resûlü"nün üç parmağını birleştirip Vâbisa"nın göğsüne vurarak verdiği cevap, bugün de kulaklarımızda yankılanmaktadır:

“Sen fetvayı kendinden iste, sen fetvayı kalbinden iste, ey Vâbisa! İyilik, içinin huzurlu, gönlünün rahat olduğu şeydir. Kötülük ise insanlar sana "yapmanı" söyleseler bile içini tırmalayan, gönlüne rahatsızlık veren şeydir.” 33

Allah Resûlü doğruyu yanlıştan ayırt etme yeri olarak kalbi görürken, kalpte bulunan imandan dolayı, müminin kalbinde oluşmuş bir mekanizmaya dikkat çekmektedir: “Üç şey var ki Müslüman kalbi bunlar karşısında aldanmaz: Allah için ihlâsla amel etmek, yöneticilere karşı samimi olmak ve İslâm toplumu ile beraber hareket etmektir.” 34

Kalp, kötülüklere karşı mücadelenin verildiği yerdir. Nitekim meşhur bir hadiste son direnç noktasının kalp olduğu, en azından kalbi kötülüğe teslim etmemenin gerekliliği şöyle ifade edilmektedir: “Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalben karşı koysun. Bu da imanın asgarî gereğidir.” 35 Doğruya ulaşmada da kalbin vereceği hükme bakılması tavsiye edilmektedir. Çünkü doğruluk kalbin mutmain olmasıdır.36

Kalp, ilâhî ışığın yansıması veya nurun tecellisi sayesinde kişinin hidayete erdiği bir yer olarak Hakk"ın aynası kabul edilmiştir. Abdullah b. Abbâs tarafından nakledilen Allah Resûlü"nün, “Allah"ım! Kalbimde nur, gözümde nur, kulağımda nur, sağımda nur, solumda nur, üstümde nur, altımda nur.

1 Tirmizî, Deavât, 89.

2 Enfâl, 8/24.

3 Tirmizî, Deavât, 89.

4 Müslim, Kader, 17.

5 Buhârî, Eymân ve nüzûr, 3.

6 İbn Hanbel, IV, 409.

7 İbn Hanbel, VI, 4.

8 Müslim, Zikir, 41.

9 Buhârî, Îmân, 13.

10 Bakara, 2/97

11 En’âm, 6/125.

12 Gazâlî, İhyâ, III, 5.

13 Buhârî, Îmân, 39.

14 Müslim, Kader, 21.

15 N5446 Nesâî, İstiâze, 4.

16 Nahl, 16/78.

17 Abdürrezzâk, Musannef, XI, 221.

18 Müslim, Müsâkât, 107.

19 Hicr, 15/29

20 Fecr, 89/27-28.

21 Nûr, 24/40.

22 Müslim, Birr, 34.

23 İbn Ebû Şeybe, Musannef, Meğâzî, 6.

24 Nesâî, İstiâze, 64.

25 İbn Hanbel, Zühd, s. 108.

26 Nesâî, Kıyâmü’l-leyl, 5.

27 Buhârî, Sehv, 6.

28 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, LI, 4589.

29 Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, VIII, 186.

30 Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd, 19.

31 Bakara, 2/225.

32 Buhârî, Talâk, 11.

33 Dârimî, Büyû’, 2.

34 Tirmizî, İlim, 7.

35 Müslim, Îmân, 78.

36 Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60.

Kaynak: Diyanet Hadislerle İslam

İslam ve İhsan

MANEVİ KALP NEDİR?

Manevi Kalp Nedir?

KALP DAVAMIZ

Kalp Davamız

KALP FIKHI

Kalp Fıkhı

KALP HUZURU NEREDEDİR?

Kalp Huzuru Nerededir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.