Kâmil Bir Mürşide Bağlanmanın Hükmü Nedir?

Kâmil bir mürşide bağlanmanın hükmü nedir? Farz mı, vâcib mi, sünnet mi? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Kâmil bir mürşide bağlanmak evlilik gibidir. Hükmü de kişilere göre değişir. Meselâ, evlenmek nasıl bâzıları için farz, bâzıları için sünnet, bâzıları için mubah ise, bir mürşide bağlanmanın hükmü de öyledir. Kimileri için farz, kimileri için sünnet, kimileri için mubahtır. Bir mürşide bağlanmadan nefsinin şerrinden kurtulamayacak ve harama düşecek kimseler için farz, mânevî derecesinin yükselmesine yardımcı olacak kimseler için müstehab, ama intisâb kendilerine bir şey kazandırmayacak olanlar için mubahtır.

Kur’an-ı Kerîm’de Allah Teâlâ Hazretleri toplumlar için rehber, mürşid, örnek ve model insanların ehemmiyetine birtakım âyetlerle işâret etmiştir:

Bilmiyorsanız ehl-i zikre/bilenlere sorun.”[1]

İşte onlar Allah’ın hidâyet verdiği kimselerdir. Sen de onlara uy!”[2]

Bana yönelen olgun insanların yolunu tut.”[3]

Bu âyetler zikir ehli, liyâkatli, tecrübeli, Allah’a yönelme ve O’na sığınma vesîle ve vâsıtalarını bilen insanların yol göstericiliğinin önemine vurgu yapmaktadır. Mâneviyât yolunda bulunan insanın irfân sâhibi bir mürşidi olmazsa yolunu sapıtır. Şeytan ona saldırarak baştan çıkarabilir. Hevâsını ilâh kılarak helâkine zemin hazırlar. Allah’ı murâd eden ve O’na yönelen kimseyi elbette Allah da murâd eder ve ona yol göstericiler ihsân eder. Allah’ı murâd etmeyen kimse için ise böyle bir durum söz konusu değildir. Nitekim Allah Teâlâ buyurur: “Kimi de sapıklıkta bırakırsa o, yol gösterecek bir dost bulamaz.”[4]

Terbiyenin olduğu yerde bir terbiye edilen, bir de mürebbînin varlığı kaçınılmazdır. Sûfîler tasavvufî terbiye yolunda kişiyi ihsân derecesine çıkaracak ve ahlâkını güzelleştirecek kurb ve üns makâmlarına ermiş bir mürebbî mürşidin varlığını zorunlu görürler.

[1].     el-Enbiyâ, 21/7.

[2].     el-En’âm, 6/90.

[3].     Lokmân, 31/15.

[4].     el-Kehf, 18/17.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ŞEYH NE DEMEKTİR? MÜRŞİD-İ KÂMİL KİME DENİR?

Şeyh Ne Demektir? Mürşid-i Kâmil Kime Denir?

MÜRŞİDE TABİ OLMAK ŞART MI?

Mürşide Tabi Olmak Şart mı?

MÜRŞİD-İ KÂMİL KİMDİR?

Mürşid-i Kâmil Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.