Kamil İman Sahibi Olmak İçin İlk Şart

İSLAM VE İHSAN

Peygamber Efendimizi canımızdan çok sevmedikçe, îmânımız kâmil hâle gelmez. O’na tam bir şekilde ittibâ etmeden, «muhabbetullâh»a nâil olamayız. O’nun sünneti olmadan, Kitâbullah tefsir olunamaz.

Yaman Dede’nin yanık bir aşk ile şu terennümü ne güzel bir muhabbet feryâdıdır:

Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam,

Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam,

Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam,

Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım ya Rasûlâllah!..

Ne devlettir yumup aşkınla göz, râhında can vermek!

Nasîb olmaz mı Sultânım, haremgâhında can vermek?

Sönerken gözlerim âsân olur, âhında can vermek,

Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım ya Rasûlâllah!..

Peygamber Efendimiz’e olan muhabbet; Hak dostlarının âşık gönüllerini öyle sarar ve kuşatır ki, her ne yöne baksalar, orada Habîbullah Efendimiz’i hatırlatan bir intibâ ile karşılaşırlar.

Meselâ;

Fuzûlî; gözünden akan damlaları görür. O gözyaşları, ona Rasûlullah Efendimiz’e olan hasretini hatırlatır ve şöyle dedirir:

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odre su,

Kim bu denlu dutuşan odre kılmaz çâre su.

“Ey göz! (Allah ve Rasûlü’nün aşkından) gönlümde (tutuşan) ateşlere gözyaşından su dökme! Çünkü bu derece (aşk harâretiyle) tutuşmuş ateşlere su çare olmaz!”

Fuzûlî; yaşadığı yerdeki Fırat ve Dicle gibi çağıl çağıl akan nehirleri görünce de, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e vuslatı tefekkür eder. Nehirlerin kendi gibi bir âşık olduğunu tahayyül ederek şöyle söyler:

Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdir muttasıl,

Bâşı daşdan daşâ ûrup gezer âvâre su!

“(O rahmet Peygamberi’nin) ayağının (değdiği, gezip dolaştığı, mübârek) toprağına ulaşayım diye, su(lar), hiç durmadan ömürler boyu baş(lar)ını taştan taşa vurarak âvâre (ve meclûb bir şekilde) akmaktadır…”

Yine Fuzûlî; gül bahçesini sulayan bir bahçıvanı görür, yine Rasûlullah Efendimiz’i hatırlar ve bu ilhamla şöyle der:

Suya virsün bağ-bân gülzârı zahmet çekmesün

Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gülzâre su!

“Bahçıvan gül bahçesini sulamak için (boş yere) zahmet çekmesin! (Zira), bin tane gül bahçesi sulasa (yâ Rasûlâllah, yine de) Sen’in yüzün gibi bir gül (hiçbir zaman) açılmaz!..”

Geçtiğimiz asrın büyük âlim, fâzıl ve mutasavvıf şairlerinden M. Es‘ad Erbilî Hazretleri; Rasûlullah Efendimiz’e olan muhabbetini, her tarafı saran bir sevda ateşi, bir aşk yangını hâlinde ifade eder:

Tecellâ- cemâlinden, Habîbim, nevbahâr âteş,

Gül âteş, bülbül âteş, sünbül âteş, hâk ü hâr âteş!

“Habîbim; Sen’in güzelliğinin tecellî ederek ortaya çıkmasından dolayı, Sana âşık olan ilkbahar ateş, gül ateş, bülbül ateş, sümbül ateş, toprak ve diken ateş!..”

Bu muhabbet ateşi, yok edici değil, ikmâl edicidir. Mevlânâ Hazretleri;

“Hamdım, piştim ve yandım!” cümlesiyle, hasret ve muhabbetle yanarak kemâle erişmeyi ne güzel hulâsa etmiştir.

Peygamber muhabbetinin milletimizdeki en bâriz tezâhürlerinden biri; ordusuna «Peygamber Ocağı» demesi ve Allah için cihâd eden her askerine de; «Mehmetçik» adını vererek onların her birine kendi imkân ve istîdatları dâhilinde birer «Muhammedî» olabilme idealini telkin etmesidir…

Hâsılı;

Cenâb-ı Hak;

O’nun ahlâkına; «Muazzam» dedi.

O’nun ömrüne; « لَعَمْرُكَ / Sen’in ömrüne yemin olsun!» diye kasem buyurdu.

O’nun her hâli, bizler için; «Üsve-i hasene: En güzel örnek».

Her mü’min O’nun rehberliğine muhtaç…

O’nu, canımızdan çok sevmedikçe, îmânımız kâmil hâle gelmez. O’na tam bir şekilde ittibâ etmeden, «muhabbetullâh»a nâil olamayız. O’nun sünneti olmadan, Kitâbullah tefsir olunamaz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Kasım, Sayı: 177