'kâmil İnsan' Aranıyor!
Aşk, çırpınışla başlar. Hayat okyanusunu aşıp vuslata erebilmek, hep bu aşk ve vecd çırpınışlarının feyizli ve bereketli zemininde gerçekleşir. Ve arayışlar, böyle bir çırpınış hâline dönüştüğü ân, arananın bulunacağı ândır. İşte Hazreti Mevlânâ'nın anlattığı insan-ı kâmil arayışı...
Allâh aşkı ve muhabbeti ile dolanlar, denizdeki balıklar gibi olurlar ki, içinde yüzdükleri aşk deryası dahi onları kandıramaz. Ama bu sevgi ve aşktan mahrum olanlar ise, binbir rızıkla müzeyyen sofranın ortasında, karınlarını doyuracak nîmetleri fark etmeyerek, aç kalan gâfillere benzerler. Her gün, boş yere geceler misâli karanlık ve solgun bir ömür içinde çırpınır dururlar. Böyle ham ruhlar da, elbette ki has ve kâmil ruhların hâlinden, onların yüce nasib ve mazhariyetlerinden habersiz ve mahrûm kalırlar. Öyle ki, böylelerine ne öz, ne de söz tesir eder.
Özet olarak;
«Dinle!» diye başlayıp: Hâl-i hastan anlamaz bir türlü ham, Söz az olsun, özlü olsun vesselâm!..
diye nihayete eren on sekiz beyit, umûmî mânâ ve bir bütün hâlinde çok büyük sırlar ihtiva etmektedir. Sadece bir damlada, engin bir deryâyı seyredebilen Hazret-i Mevlânâ, her biri bir damla mâhiyetindeki bu beyitlerinde de bizlere âdeta birer deryâ, hattâ okyanus sergilemektedir.
Nitekim Hazret-i Mevlânâ, gönlündeki esrarı herkesin idrâk edemeyeceğini, onu ancak kendisi gibi vuslat ateşiyle kavrulan âşıkların anlayabileceğini ifade sadedinde der ki:
“İştiyak ve hasret derdinin şerhini söylemek için, ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül isterim!”
KÂMİL İNSAN ARAMAK
Bu cümlenin izahını, yine Hazret-i Mevlânâ’nın kâmil insan aramakla alâkalı olarak anlattığı şu temsîlî misâle bırakalım:
“Bir gece vaktiydi. Evimden dışarı çıktım. Kırlarda geziyordum. Bir adamcağızın elinde fenerle dolaştığını gördüm:
«–Bu gece karanlığında ne arıyorsun?» diye sordum.
Adam:
«–İnsan arıyorum.» diye cevap verdi.
Ona dedim ki:
«–Yazık! Boşuna yoruluyorsun... Ben yurdumu terk ettim de yine onu bulamadım. Git evine… Yat, rahatına bak. Nafile arıyorsun, onu hiçbir yerde bulamayacaksın!»
Adamcağız acı acı baktı:
«–Bulamayacağımı ben de biliyorum. Ama, yine de aramaktan zevk alıyorum!»”
Bu çırpınış, varlıkların en şereflisi olan kâmil insanın aranışıdır. Ve arayışlar, böyle bir çırpınış hâline dönüştüğü ân, arananın bulunacağı ândır. Aksi hâlde, yâni çırpınıştan uzak kalan bilgi ve arayıştan hiçbir semere alınamaz.
AŞK, ÇIRPINIŞLA BAŞLAR
Aşk, çırpınışla başlar. Hayat okyanusunu aşıp vuslata erebilmek, hep bu aşk ve vecd çırpınışlarının feyizli ve bereketli zemininde gerçekleşir. Çırpınmayan tembel ve paslı yürekler, sînede yük oldukları gibi, hayat okyanusunun girdaplarında da bir yük hâline gelirler. Neticede boğularak helâk olurlar.
Kalp, deryalara benzer. Balığın hayâtiyeti deryada yaşamasına ve deryanın nimetleriyle gıdalanmasına bağlıdır. Balık deryadan çıkarsa biter ve ölür.
Kalb de zikir, aşk ve muhabbetten mahrum kalırsa deryadan çıkan balığa döner. Gâfilleşir. Nefsinin pençesinde perişan olur. İlâhî azamet ve hikmet tecellileri karşısında alık ve abus hâle dönüşür.
Cenâb-ı Hak, cümlemizi kâmil insanların sır ve hikmet dolu ilâhî sadâsına kulak veren ve Hak yolunda bir ney misâli, aşk ve vecd içinde vuslat iştiyakıyla yanarak vâsıl-ı ilâllâh olan bahtiyarlardan eylesin! Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları
YORUMLAR