Kan Ağlayan Ümmet Coğrafyası
İslam dünyası bir Ramazan ayını daha geride bıraktı. Ümmetin gündeminde ne yazık ki yine acı ve hüzün vardı. Beş yıldan bu yana olduğu gibi Suriye’nin mazlum halkı bu Ramazanı da bombardıman altında geçirdi.
Baas rejimi, İran ve Rusya Ramazan demedi yine kan kustu Halep’e, Humus’a, İdlib’e… Kimileri için artık normalleşse de yüreğimiz kan ağlayarak izledik varil ve misket bombaları altında kalan Suriyeli çocukların acı dolu haykırışlarını.
Yıllardan beri olduğu gibi Irak yine kaosa teslimdi. DAİŞ terörü ile onun Şii versiyonu Haşdi Şabi’nin estirdiği karşılıklı terörün faturasını yine masum Irak halkı ödedi… Felluce’de Şii milislerin zulmünden kaçan Iraklı Sünnilerin acı dolu haberleriyle doluydu medya.
Yemen’de Libya’da iç savaşı bitirmeye yönelik siyasi çabalar yine neticesiz kaldı. Her iki ülkede de kardeş kanı akmaya devam etti…
Siyonist işgal, kutsal şehir Kudüs’ün kimliğini, nüfus yapısını, dini ve tarihi mirasını değiştirmeye, ezcümle tarihi şehri Yahudileştirilmeye yönelik adımlar atmaya devam etti bu Ramazanda da…
Darbe yönetimi tıka basa doldurduğu hapishanelerde yine zulmünü estirdi… Cunta mahkemeleri yeni idam kararlarını imzaladı Mısır’da…
Ortadoğu’nun kan ve barut kokan gündemine paralel Batı’daki Müslümanlar ise her geçen gün biraz daha görünür hale gelen İslam ve yabancı düşmanlığının tedirginliği içerisindeydi…
ABD’nin Orlando kentinde 49 kişiyi katleden Amerikalı saldırganın, Afgan kökenli ve isminin de Ömer olması Batı medyası ve aşırı sağcı politikacılar eliyle sürdürülen Müslümanların şeytanlaştırılması operasyonunda bulunmaz bir malzeme oldu...
ABD başkanlık yarışının Müslüman ve mülteci karşıtı söylemleriyle bilinen Cumhuriyetçi adayı Donald Trump, Orlando saldırısının ardından “Müslümanları fişlemeyi” önerdi, “İsrail’in bunu başarılı bir şekilde uyguladığını” söyleyerek…
İslamofobi, aşırı milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, yavaşlayan ekonomi ve İngiltere’nin ayrılmak için halk oylamasına gitmesi ile gündeme gelen Avrupa Birliği için ise “artık yolun sonuna mı gelindi, AB çöküyor mu?” soruları soruluyordu… İlginç olan İngiltere’nin AB içinde kalıp kalmaması kampanyasının Türkiye üzerinden yapılıyor olmasıydı…
Bir taraftan Ortadoğu’nun sıcak gündemi özellikle de Kuzey Suriye’de bir PKK-PYD devleti ihdas etme gayretleriyle diğer taraftan Batı dünyasının dayatmacı politikalarıyla karşı karşıya olan Türkiye’de ise bir sıkışmışlık hali gündemin konuşulan konuları arasında ön plana çıktı…
1915 olaylarını Türkiye’ye karşı bir şantaj aracı olarak kullananlar kervanına bu sefer Almanya da katıldı.
Rusya ile uçak krizi sebebiyle yaşanan gerilimin düşürülmeye çalışıldığı, ABD ile terör örgütü PYD konusundaki derin görüş ayrılığının her geçen gün biraz daha derinleştiği bir dönemde bu kez de 1915’de yaşananları “soykırım” olarak kabul eden Almanya ile ipler geriliyordu. İşte bu konjonktürde Başbakan Binali Yıldırım’ın “Düşmanları azaltıp, dostları çoğaltmak” söyleminin nasıl hayata geçirilebileceği sorusu vardı, “Türk dış politikasını neler bekliyor?” sorusu çerçevesinde yapılan analizlerde…
Batı ile ipler gerilirken Türkiye İsrail ilişkilerinin normalleşmesi yönünde yürütülen görüşmelerde sona gelindiği haberleri yansıdı medyaya. “Gazze anlaşması” diye takdim edilen bu yakınlaşmasının, Gazze halkının derdine çare olup olmayacağı ve bölgesel-küresel sonuçlarına ilişkin beklentiler eşliğinde...
Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 365. Sayı, Temmuz 2016