Kanaat Etmenin Önemi
Zenginlik deyince, bizim aklımıza mal, mülk ve servet sahibi olmak gelir. Bu, zenginliğin maddî ve görünen yönüdür. Ama asıl zenginlik bunlardan mı ibarettir? İşin bir başka yönü daha yok mudur? Diğer bir ifade ile zenginlik, kasa - kese ile başlayıp orada biten bir mesele midir? Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” [1]
GERÇEK ZENGİNLİK, MAL ÇOKLUĞU DEĞİL, GÖNÜL TOKLUĞUDUR.
Hadisimiz işte bu suallere gayet açık bir cevap vermektedir. Övgüye ve “zenginlik” demeye lâyık, Allah katında makbul ve âhirette faydası görülebilecek olan zenginlik, mal çokluğundan ibaret olan zenginlik değildir. Asıl zenginlik, – malın çokluğuna veya yokluğuna bakılmaksızın- gönül tokluğu, kalb zenginliğidir. Kiminin hem malı çoktur hem gönlü toktur. Ama kiminin de malı çoktur fakat gözü açtır, sınırsız bir mal hırsı içindedir. Nereden ve nasıl olursa olsun kazanmak ve mal sahibi olmaktan başka bir düşüncesi yoktur. Böylesi kimseler mal zengini olsalar da gönül fakiri, hırs mahkûmudurlar. Kimilerinin de malı yoktur ama, gönlü toktur. Kimsenin malında mülkünde gözü yoktur. Eline geçenle geçinir. Daha fazla kazanmaya çalışır ama, asla rızasızlık, şükürsüzlük etmez, başkalarının kazancına hased çekmez, göz dikmez.
Bütün bunlardan dolayıdır ki, hadisimiz gerçek zenginliğin, mal zenginliğinden çok duygu zenginliği olduğunu ortaya koymuş, gözü ve gönlü aç olanın fakirliğinin, aslında, mal çokluğu ile telâfi edilemez bir açlık olduğuna dikkat çekmiştir.
Gönül tokluğu, Allah’ın kendisi için verdiği rızka râzı olma temeline dayanır. Bu da en büyük zenginlik ve izzettir. Çünkü bunun sonucu Allah’ın taksimine ve emirlerine teslim olmaktır. Allah’ın takdirinin kendisi için daha hayırlı olduğunu kabullenmektir. Bu sebeple gönlü tok olan insan, Allah’tan başka kimseden bir şey istemez, kimseye el açmaz. Tam hürriyet ve şeref işte budur.
Elde ettiğiyle yetinmemek ise, neye sahip olursa olsun, insanı sınırsız bir hırsa, sonu gelmez bir tatminsizliğe sürükler.
Gönül tokluğu insanı, vakitlerini güzellikler ve mükemmellikler peşinde harcamaya sevkeder. Bitip tükenmeyen bu üstünlükler, yok olmaya mahkûm maddî zenginliklerden elbette insan için daha faydalı ve gereklidir.
İlim tahsili ve nefsin kemâli yönünde gösterilen gayretler, gerçek zenginliğe kavuşma çabasıdır. Çünkü mal, kısa sürede zeval bulur ama ilim bitmek-tükenmek bilmeyen bir hazinedir.
Öte yandan hırs ve tatminsizliğin neticesi, ferd ve toplum plânında sömürgeciliktir. Gönül tokluğu ise, duygu ve uygulama olarak kendi kendine yetmek, kimsenin hakkına tecâvüz etmemek demektir. Maddî beklentilerin esiri olmamak için gönül tokluğu gereklidir.
Bu arada şuna da işaret edelim ki kanaat, “bir lokma bir hırka” şeklinde anlatılamaz. Zira kanaat, ele geçen ile geçinmektir, yetinmek değil.. Daha fazla kazanmak ve üretmek için gayret göstermek kanaata aykırı değildir. Ancak sınırsız bir kazanma hırsı içinde olmamak gerekir. Bu hususu, İslâm büyükleri “Dünya elimizde olmalı ama gönlümüze girmemeli” diye ifade etmişlerdir. Herhalde gerçek zenginlik işte budur. Çünkü gönlü tok kimse, elindekileri harcamasını bilir. Gözü aç ya da aşırı derecede cimri olan ise, kimseye bir şey vermez kendisi de yeterince istifade etmez, edemez. Böyle birinin zenginliğine de asla zenginlik denilmez.
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
- Asıl zenginlik göz ve gönül tokluğudur. Mal çokluğuna aldanmamak ona gerçek zenginlikmiş gibi bakmamak lâzımdır.
- Kanaat, Allah’ın kendisi için takdir ettiğine râzı olmak ve ele geçenle geçinmektir.
- Mal kazanma hırsı insanı sınır tanımazlığa götürür.
- Gönlü tok olmayan ne kadar zengin olursa olsun fakirdir.
- İlim ve olgunluk peşinde olmak, gerçek zenginlik için çalışmak demektir.
Abdullah İbni Amr radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslüman olan, yeterli geçime sahip kılınan ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuştur.”
Müslim, Zekât 125. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 35
KANAAT ETMESİNİ BİLMEK VE ŞÜKÜR
Allah katında makbul din İslâmdır [Âl-i İmrân (3), 19]. İslâmdan başka din arayanın bu arayışı boşunadır [Âl-i İmrân (3), 85]. Bu iki âyet, müslüman olanın, inanç anarşisinden ve şirk belâsından kurtulmuş, gerçek dini bulmuş olduğunu açıkça ifade etmektedir. Hz. Peygamber’in “İslâm ol, kurtul” (bk. Buhârî, Bed’ul-vahy 2, Cihâd 102, Cizye 6; İkrâh 2, İ’tisam 18; Müslim, Cihâd 74) tavsiyesi ve “Müslüman olmak, daha önceki günahları ortadan kaldırır” (bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 204) beyânı, “Kim lâ ilâhe illallah derse canını, malını güvence altına almış olur” (bk. Buhârî, İmân 17, 28) hadisi de aynı kurtulmuşluğun değişik yönlerini dile getirmektedir.
İslâm’ın temelde bir kurtuluş ve mutluluk sistemi olduğu açıktır. Kurtuluş için hadisimizde iki ayrı gerçeğe daha dikkat çekilmektedir: Yeterli geçim ve kanaat.. İslâm olmak, işin inanç yönünü belirlemekte, yeterli geçim ekonomik tarafını; kanaat ise ahlakî ve psikolojik cephesini dile getirmektedir.
Bilinen bir gerçektir ki hayatını, inançları çerçevesinde kimseye muhtaç olmadan sürdürebilmek, yöre şartlarına göre “yeterli bir geçim”e sahip olmakla çok yakından ilgilidir. Yeterli geçim imkânı olmayan kimsenin içinde bulunduğu ihtiyaç, bazan onu istemediği olumsuzluklara, gereksiz fedakârlıklara ya da çılgınlıklara itebilir. Günlük ihtiyaçlarını karşılayabilecek imkâna sahip olmak, asgari seviyede de olsa, bir huzur sebebidir. Günlük ihtiyaçlarını giderecek yeterli geçim şartlarına sahip olmayanlar, ister istemez sömürülmeye hazır bir ortam oluştururlar. İşsizliğin yoğun olduğu ülke ve yörelerdeki sıkıntılar, bu hususun açık ve fakat acı delilidir. İhtiyaçtan ileri gelecek kötülüklerden Allah’a sığınmak gerekir.
Allah’ın kendisine verdikleriyle geçinmeyi bilmek yani kanaat sahibi olmak, aç gözlülüğü, doyumsuzluğu, nasıl olursa olsun kazanma hırsını, başkalarını kendi çıkarları için kullanma teşebbüslerini, önleyebilecek yegâne fikrî, psikolojik ve ahlâkî esastır. Kanaatsız kimse, geçimi yerinde olmayandan çok daha büyük ölçüde rahatsızdır, huzursuzdur ve mutsuzdur. Çünkü o, ne kazansa tatmin olmayacak, dünyayı yutsa doymayacak, elde ettiklerine şükretmek asla aklına gelmeyecektir. O, sürekli açtır.
Kanaat, hadisimizde işaret buyurulduğu gibi, Allah’ın, kuluna lutfettiği başlı başına büyük bir nimettir. Daha fazla kazanmak için meşrû şekilde çalışmakla beraber, ele geçenle geçinmek, kendi kendine yeter olabilmenin ilk ve asıl adımıdır. Tarih içinde müslüman milletlerin sömürgeci olmayışının temel sebebi, ümmet çapında sahip çıktıkları bu kanaat ilkesi ve uygulamasıdır.
513 numarada da yer almış olan hadisimiz “Müslüman, kafası, gönlü ve midesi selâmette olan insandır” anlamına gelmektedir. Bu açıdan İslâm’ın tam bir kurtuluş olduğunu belirlemektedir.
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
- Kurtulmak için müslüman olmak temel şarttır.
- Geçimi yeterli ve kanaat sahibi olmak da kurtuluşun öteki iki şartıdır.
- Müslümana kanaat ehli olmak yaraşır.
- Kanaatsızlık sömürgeciliğin temelini oluşturur.
[1] Buhârî, Rikak 15; Müslim, Zekât 130. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 40; İbni Mâce, Zühd 9
Kaynak: Riyazüs Salihin - Hadis-i Şerif Tercümesi, Erkam Yayınları
YORUMLAR