Kanuni Sultan Süleyman’ın Gazi Bali Bey’e Mektubu
Kanunî Sultan Süleyman Han’ın, Malkoçoğlu Gâzi Bâli Bey’e mektubu (gönderdiği ferman)...
Kânûnî Sultan Süleyman Hân’ın, büyük muvaffakıyetler kazanan Gâzi Bâli Bey’e gönderdiği şu fermânı, ecdâdımızın riyâsetteki emânet ve mes’ûliyet şuurunu ne güzel aksettirmektedir:
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’DAN GAZİ BALİ BEY’E MEKTUP
“…On sekiz adet kale fethetmişsin. Tersâne-i âmireme otuz bin kızak göndermişsin. Berhüdâr olasın. İki cihanda yüzün ak, ekmeğim sana helâl olsun.
…Bütün muvaffakıyetleri Allah’tan bil. Katiyen nefsine pay biçerek gururlanma! «Kendi kılıcımla bu kadar memleket fethettim!» diye övünme.
Mülk Allâh’ındır. İkinci olarak Hazret-i Peygamber’indir. Üçüncü olarak da emr-i Hak ile halifenindir.
Bey olmak, iki kefeli bir terâzidir. Bir kefesi cennettir, bir kefesi cehennemdir. Gözleri uyurken bile kalpleri uyanık olanlardan ol! Her şeyin başı adâlettir. Adâletli davran ki bu da bir ibadet sayılır. Hak Sübhânehû ve Teâlâ cümlemizi âdil kullarından eylesin. Hükmün altındaki yerlerde yapılan zulüm ve haksızlıklardan Mahşer günü bize bir hesap sorulursa senin yakana yapışırım. Aman o günde mahcûb olma ki selâmet bulasın.
Bir kimseyi vazifeye tayin ettiğinde sakın zâhirine îtimâd etme! Çok kimseler vardır ki elinde fırsat olmadığı için sana güler yüzünü gösterir, fırsat bulduğunda ise Nemrud kesilir. Velhâsıl insanları tecrübe ile iyice tanı ki daha sonra pişman olmayasın.
Gözünü ve kulağını iyice aç! Eğer beyler ve vekiller iyi olursa halk da iyi olur.
Bazı kimseler vardır ki gündüz sâim (oruçlu) gece kāimdirler (namaz kılarlar). Fakat putperest gibidirler. Onlar mala muhabbet besleyen kimselerdir. Halkı, mal sevgisinden daha çok azdıran başka bir musîbet yoktur.
Sakın ha fânî olan şeye meyl ü muhabbet eyleme. Nîmetleri Allâh’ın kullarına bol bol saç. Kerem elini aç. Haset etmekten son derece sakın. Mahsûlümüz ihtiyaçlarımıza yetmez diye huzursuz olma! İhtiyaç için zor durumda kalırsan buraya bildir. Mevcut bulunan hazineden sana ihtiyacın olan harçlığı vermekten âciz değilim. Fetholunan kalelerin mal ve erzâkından bir miktarını Beytülmâl için al. Gerisi asker-i İslâm’ın hakkıdır. Askerlere güzel muâmele et!
İhtiyarları baban, akranlarını kardeşin, kendinden küçükleri de evlâdın bil! Evlâtlarına merhamet ve şefkat et, kardeşlerine ikrâm et, babalarına hürmet ve ihsanda bulun. Asker-i İslâm’a hiçbir şekilde sıkıntı ve darlık çektirme. O diyarlarda meskûn olan fukarâyı gözetip kolla. Sadakaya muhtaç bulunanların giyecek ve yiyeceklerini Beytülmâl’den tedârik et. Zira fukarâ, Hak Teâlâ’nın kuludur, Beytülmâl de Allâh’ın kullarının hakkıdır.
Sâdât-ı kirâmdan (yani Peygamber Efendimiz’in soyundan gelenler) oralarda meskûn ise isimlerini pâyitahtıma bildir. Allah Rasûlü’nün evlâtları hiçbir sûrette sıkıntı ve darlık çekmesin.
Halkımdan fukarâ olanların rencide olmasına katiyen rızâm yoktur. Herkes müreffeh bir hayat yaşasın ki gayr-i müslimler, halkımızın hâline gıpta edip müslümanlara meyletsinler ve İslâm’a muhabbetleri artsın.
Bazı köyleri vakfetmeyi istemişsin. Vallâhi’l-azîm, fetholunan köy ve kasabaların tamamını vakfeylesen makbûlümdür. Vakfını arzu ettiğin köylerin kayıt defterlerini gönder ve bizden sonra Osmanoğulları’ndan gelen padişahlar, vezirler… ve bilcümle ehl-i İslâm’dan her kim senin vakfının şartlarına riâyet etmezse Mahşer günü dâvâcısı olup husûmet ederim.
Şimdi ey Gâzi Bâli Bey, sen de bütün gayretinle dîn-i mübîn uğruna ve devletin işleri için elinden geldiği kadar gayret sarf et… Kerem kapısını aç. «نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ: O ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır.»[1] zikrini tekrardan hâlî olmayıp âlimlerin ve Hak dostlarının himmetlerini kendine yoldaş et! «اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً»[2] âyetine sıkı sarıl ve onu hiç bırakma. Hak Sübhânehû ve Teâlâ, uğrunu açık eylesin ve din düşmanları üzerine dâimâ Asker-i İslâm ile seni muzaffer kılsın!”
İbretle okuduğumuz bu tâlimat, ecdâdımızın vazifeye tayin ettikleri kimselere nasihattaki inceliklerini ifâdeye kâfîdir. Onların halkı kendi nefislerinden önce düşündüklerini ve idarecilikteki emânet ve mes’ûliyet duygusunu en yüksek seviyede hissettiklerini gösteren bu îkazlar, bizler için ne güzel bir örnektir.
Dipnotlar:
[1] el-Enfâl, 40. [2] el-A‘râf, 55.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları