Kapına Gelen Yoksulu Kovma!
İnfâk eden kimse, infâkı alan kimseye karşı derin bir teşekkür hissiyâtı içinde olmalıdır. Zira bu sâyede kendisi mes’ûliyetten kurtulup, niyeti ölçüsünde büyük bir ecre nâil olmaktadır.
İnfâk edilmeyen mal, dura dura bozulan, kokuşup kirlenen suya benzer. Şeyh Sâdî ne güzel söyler:
“Para yığmakla yükseleceğini sanma. Duran su fenâ kokar. Bağışlamaya çalış. Akan suya gök yardım eder. Yağmur yağdırır, sel gönderir, onu kurutmaz.”
BÜYÜK ECRE NAİL OLMAK
İnfâk eden kimse, infâkı alan kimseye karşı derin bir teşekkür hissiyâtı içinde olmalıdır. Zira bu sâyede kendisi mes’ûliyetten kurtulup, niyeti ölçüsünde büyük bir ecre nâil olmaktadır. Dolayısıyla infâk ederken, Şeyh Sâdî’nin şu ifâdelerini akıldan çıkarmamak îcâb eder:
“Birisine iyilik ettiğin zaman; «–Ben efendiyim, beyim; o bana muhtaçtır!» diye büyüklenme! Zaman kılıcı, o muhtaç kimseyi vurmuş deme! Zira vuran kılıç henüz kınına girmemiştir; mümkündür ki o kılıç bir gün seni de biçer.”
“Kapına bir garip gelirse, eli boş gönderme. Allah göstermesin, belki bir gün sen de garip olur kapıları dolaşırsın. Gönlü yaralı olanların hatırlarını sor, onlara bak. Belki bir gün sen de o vaziyete düşersin.
Sen ki bir şey istemek için kimsenin kapısına gitmiyorsun; buna şükrâne olarak, kapına gelen yoksulu kovma, ona surat asma, onu tebessümle karşıla...”
O KAPKARA GECEDE SANA IŞIK VERSİN
Mevlânâ Hazretleri, nâzik bir hâlet-i rûhiye ile yapılan infâkın bereketini ne güzel ifâde buyurur:
“Sen varlığını, malını ve mülkünü güzelce infâk et de, bir gönül al! Ki o gönlün duâsı, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin, nûr olsun!..”
O hâlde infâk ederken, nasıl ki malımızı veya imkânlarımızı muhtaçtan esirgemiyorsak, bir tebessümü ve azıcık bir nezâketi de esirgememek îcâb eder.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Sayı: 125