Kapitalizm Her Eve Böyle Giriyor!
Borçlunun ve alacaklının birbirinden köşe bucak kaçtığı zamanlarda yaşıyoruz. İnsanların birbirine güveninin zedelendiği, zengin olanın borç vermez, ihtiyaç sahibinin borç bulamaz olduğu zamanların insanları olduk. Bankalardan kredi çekerek, kredi kartı alarak borçlanmaktan hiç korkmayan, mala, mülke göz diken bir anlayışa büründük. Ne zaman "borçlanmak ve borçlandırmak" propagandasından kurtulup insanlara yaraşır bir şekilde yardım eden ve sözünde dosdoğru insanlar olacağız?
Adamın biri borçlanmış. Alacaklısının verdiği süre dolmak üzere olmuş; fakat o bir türlü ödemesi gereken parayı bulamamış. Bunun üzüntüsüyle dertlenmiş, kıvranmış, uykuları kaçmış. Bir gece dayanamayıp alacaklısını aramış. Alacaklı, borcunun ödeneceğini zannederek sevinmiş. Lâkin adam şöyle demiş:
-Kardeş, hani benim sana yüklü bir borcum vardı ya. Günler geceler boyu düşünmekten harap oldum. Daha dayanacak gücüm kalmadı. Haberin olsun ki ben o borcu ödeyemeyeceğim. Artık bundan sonrasını sen düşün.
"BORÇLANMAK" ÜZERİNE KURULU SİSTEM
Gördüm ki bu küçük hikâye büyüyüp her yanı sarmış. “Borçlanmak” üzerine kurulmuş bir sistem kurulmuş. Bu sistemde birileri hep borçlu, başka birileri de hep alacaklı olmuş. Sonra baktım ki borçlu, borcunu vaktinde ödemesi gerektiğini unutmuş; alacaklı, verdiği sürede ödenmeyen borçlar sebebiyle sabrından ve iyi niyetinden olmuş. Durum öyle bir hâl almış ki alacaklının acısı diline vurmuş, borçlusunun dedikodusunu yapmaya başlamış. Borçlu da alacaklıdan köşe bucak kaçar olmuş. İnsanların birbirine güveni zedelenmiş, nice zengin zannettiklerimiz borç vermez, nice ihtiyaçlılar da borç bulamaz vaziyete gelmiş. Bu kadarla kalsa iyi! Alacaklılar borçlularına ağa kesilmiş. Kimi borçlular utançla ezilmiş, kimileri arsız kesilmiş.
Rasûl-i Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem, borç altında ezilmekten Allah’a sığınmış. (Buhârî, Daavât 1) Buna rağmen ümmet, borçlanmaktan hiç korkmayan, üstelik birkaç bankadan kredi kartı alan, ödemeye güç yetiremediği mala göz diken bir anlayışa bürünmüş. Borçlanmaya ve borçlandırmaya dayalı sistem toplumu çok fena sarmış ve bunaltmış olmasına rağmen, yine de sahiplenilmiş.
PEŞİN PARAYLA ÇALIŞMAK, ZAMANINDA BORÇ ÖDEMEK ANORMAL OLMUŞ
Birkaç kişi “Yâhu bu gidiş nereye?!” demek istemiş; fakat onlar da piyasaya aykırı davrandıkları için dışlanmış. Piyasa adamı hem bozukmuş hem de revaçta. E vaziyet böyle olunca, borç verenler vaktinde almayı, borç alanlar da ödeyemeyince mahcup olmayı unutmuş. Böyle bir piyasada, zamanında ödeme yapmak anormal, ödemeyi geciktirmek prosedür gereği olmuş. Peşin çalışmak mı?! O da ne?! Peşin para ile iş yapmaya kalkışanlar, “Yoksa sen bize güvenmiyor musun?!” kaprisiyle karşılanıp, “O zaman ben de seninle çalışmam!” boykotuna muhatap olmuş.
Diğer yandan peşinciyi kınayan zihniyet, alacaklarını alamadıkları için önünü göremez olmuş. Giderleriyle ilgili ödemeleri de sürekli olarak biriken bu kimseler, açığı, çalışanlarının maaşlarından kısarak dengelemeye çalışmış. İş gücü düşmüş, kaliteli eleman kaçmış, kalanın da yorgunluktan canı çıkmış.
Artık, borcunu zamanında ödeyen kişi için, “Ya delilerden bir deli, ya velîlerden bir velî! Hiç iki ay geciktirmeden borç ödemek akıllı adamın yapacağı iş mi?” der olmuş millet. Borç-alacak meselesi yüzünden, nice arkadaşlıklar bitmiş, nice dostlar birbirine düşman kesilmiş. İnsanlar, olması muhtemel paralar ile alış veriş yapmayı, gelmesi muhtemel nakitler ile iş yürütmeyi seçmiş. Hatta bazı tilkiler, “İki gün sonra öleceğimi bilsem, hemen borç alır, kafama göre harcar, öyle ölürdüm. Ne de olsa hiç kimse bir ölüyü borcu için sıkıştıramaz! ” diyecek kadar ahmaklaşmış.
İNSANLAR BİRBİRİNE SAYGISINI VE GÜVENİNİ YİTİRMİŞ
Dayalı döşeli evlerin kapısına haciz memurları dayanmış. Ödenemeyen borçlar yüzünden kimi canından, kimi yuvasından olmuş. Düğün borcu sebebiyle nice evin bütçesi bir türlü kendine gelememiş. Dışarıdan dev gibi görünen şirketler, bir depremle yerle bir olan gökdelenler gibi âniden batıvermiş. Hanımına güçlü görünmek için, her istediğini almaya kalkışan beyler, beylerinden habersiz borca giren ihtirasına yenik hanımlar, bu acayip ortamı seyrederek büyüyen çocuklar çoğalmış. Komşular, akrabalar, birbirine saygısını ve güvenini yitirmiş.
Piyasa, hayâli sevinç, hayâlî kazanç piyasası olurken, esnaf nakit ödemeye hasret kalmış. Gerçi müstehak! Çünkü bu piyasa peşin paraya hasret kalmış; fakat diğer yandan, bu ayrılığı da kendisi seçmiş. Alırken kolay, verirken zor gelmiş piyasaya. Hırsına yenik düşmüş, kanaat etmemiş.
GÜÇ YETİREMEDİĞİN BİR DÜNYALIK İÇİN BORÇLANMA!
Hani her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ya, ben de kendimce seyredince bunca olup biteni, bazı kararlar aldım. Dedim ki:
“Rabbim! Ayağımı yorganıma göre uzatmaya, “İnsan nefsi” gibi ağalık taslamaya pek meyyâl bir zâlimi, kendisine borçlanmak sûretiyle başıma sarmamaya, borca girmeden ve kimseyi kendime borçlandırmadan yaşamaya, borç istemek zorunda kalan kardeşlerime imkânlarım dâhilinde karşılıksız ikramda bulunmaya karar verdim!
Gelmesi kesin ecel bu kadar yakınken, olması muhtemel para ile alış veriş yapmamaya, elimde olmayan imkânı, varmış gibi sunmamaya, kanaati şiâr edinip açgözlülük ve kanaatsizlikle yan yana durmamaya karar verdim!
Desinler, sansınlar, görsünler diye değil, gücüm yettiğince Ey rabbim, Sen râzı ol diye yaşamaya, “Bir giydiğini bir daha giymeyen leydi” kavramını hayatıma hiçbir zaman sokmamaya, heybetini sanal bir zenginlikten değil, hakikatli bir ihlâs ve samimiyetten alanlardan olmaya karar verdim!
Sahte bir rahatlıktan medet ummayıp îcâbında sabır ateşiyle yanmaya, kazanırken, alırken ve dağıtırken ölçülü ve hazımlı olmaya, paranın ve parasızlığın getireceği her türlü şişkinlikten Sana sığınmaya, ne sebeple olursa olsun, güç yetiremediğim bir dünyalık için borçlanmamaya karar verdim!
Bu kararlarımı cehâleti ve sığlığı sebebiyle tahkir edecek olanları, selâm ile savmaya, Sen’in derûnî inceliklerin ve lâtif mesajlarınla sevinmeye, herkesin dert ettiğine gülmek suretiyle îmânımı cûşa getirmeye karar verdim!
ÜMMETLİK BORCUNU ÖDEMEYE KARAR VERDİM
Kendime, ehlime ve tüm ziyâretçilerime, daha çok ölümü anma fırsatı sunmaya, hayırları geciktirme alışkanlığı bir zehir gibi damarlarımıza dolmuşken, zengin babanın şımarık çocukları gibi davranarak cennete giremeyeceğimizi herkese daha fazla hatırlatmaya, daha fazla secdeye, daha fazla şükre, daha büyük hizmete, daha iyi edebe ve daha derin tefekküre karar verdim!
Kâr ettiğini zannederken zarar edenlerden olmamaya, nicesinin zarar sandığı fedâkârlıkları daha da artırmaya, küçük şahsî hesaplardan kurtulmaya, Âhiret endişesiyle, bütün ümmet için daha fazla çalışarak kulluk ve ümmetlik borcumu ödemeye karar verdim!
Şeytandan evvel, kıt akıllı, dar pencereli, bağnaz ve ahmak kimselerin şerrinden Sana sığınmaya, çalışmaya, üretmeye, emek vermeye, yoğurmaya, lâzım olanı bin bir sancı ile de olsa doğurmaya, beşere borçlanmayarak her dâim vakur ve hür yaşamaya karar verdim!
Tüm bunları sadece kendim için değil, bütün insanlık için de mümkün kılmak adına anlatmaya, alışılmış yanlışlıkların bünyelerden temizlenebilmesi için son nefesime dek çalışmaya, yararlı ve tutarlı olmaya, maddî ve mânevî kuvvetimi her dem biraz daha artırmaya, böylece zâlime borçlu, mazlumdan alacaklı olmamaya karar verdim! Yardım et.
Yardım et ki Sana ve kullarına borcumuzu ödeyelim. Yardım et ki esârete değil, hürriyete yürüyelim. Yardım et ki “Borçlanmak ve borçlandırmak” prangasından kurtulup inananlara yaraşır bir şahlanışla, hür ve vakur, yola devam edelim. Yardım et ki ömr-ü billah borçtan âzâd yaşayalım! Yardım et ki ey Pâdişah! Yardımcıların olalım! Âmin.”
Kaynak: Neslihan Nur Türk, Altınoluk Dergisi, 359. Sayı, Ocak 2016