Kapitalizm Maneviyatımızı Çalıyor!

Toplumların ve sistemlerin, büyük sermayeler tarafından şekillendirilmesine dayanan kapitalist zihniyetin, hiçbir mânevî tarafı yoktur. Bilâkis o, nefsâniyeti palazlandırdığı için, mâneviyâtı zaafa uğratan bir sistemdir. Zira bu sistem, vicdan sorumluluğu telkin etmez, bilâkis gözyaşı ve merhameti unutturur.

Ruhlarımın huzur bulabilmesi için her şeyden önce “hâle rızâ ve kanaat hazinesi” gibi mânevî hassâsiyetler, gönüllerimizde en büyük zenginlik olarak yerini almalıdır.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını, bile bile haksız yere yemek için, onları hâkimlere rüşvet olarak vermeyin!” (Bakara, 188)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allah Teâlâ müttakî, gönlü zengin, kendi hâlinde, işiyle ve ibadetiyle meşgul olan kulunu sever.”(Müslim, Zühd, 11)

Gayr-i ahlâkî reklâmlar, iş hayatında câzibeleriyle müşteri çekecek sekreterler, bugünkü ticâri hayatta en çok göze çarpan yanlışlardan bâzıları. Bu gibi faaliyetlerde kazanç hırsıyla dünya menfaati âhiret endişerinin önüne geçmiş olduğundan, nefis; “Bu zamanda bu işler böyle yürür!” diye içi boş mâzeretler üreterek işin haram tarafını gözardı ettiriyor. Hâlbuki hiçbir yanlış adımın, doğru bir mâzeret ve niyeti olamaz. Hele “Ben ileride daha çok hayır yapmak için kazanıyorum.” diyerek haram-helâl ölçülerini çiğnemek, en hayırsız bir yöneliş ve nefsin aldatmacasıdır.

MANEVİYATI ZAAFA UĞRATAN BİR SİSTEM

Toplumların ve sistemlerin, büyük sermayeler tarafından şekillendirilmesine dayanan kapitalist zihniyetin, hiçbir mânevî tarafı yoktur. Bilâkis o, nefsâniyeti palazlandırdığı için, mâneviyâtı zaafa uğratan bir sistemdir. Zira bu sistem, vicdan sorumluluğu telkin etmez, bilâkis gözyaşı ve merhameti unutturur.

İsraf ekonomisine yönelik ticaretten kendimizi muhafaza etmeliyiz. Çünkü israf, konfor ve lüksün artması, toplumu perişan etmektedir.

İsraf yönünde dengesiz harcamaları arttıran kredi kartları da iktisâdî tuzaklardır, sömürmedir. İhtiyaçlar buna mâzeret olamaz.

Bu öyle bir harcatma tuzağı ki, sırf birileri kazansın diye, fakirleri bile acımasızca bu tuzağın içine çekmektedir.

Bu tavır, sadece îmânî bir tehlikeye kapı açmakla kalmayıp toplum ahlâkının çöküşüne de sebep olmaktadır. Bunda ise birinci derecede vebâli bulunanlar, sâde ve mütevâzı bir hayatı tercih etmek yerine, aksine güç gösterisiyle lüks ve israf içinde yaşayan, üstelik mâli imkânları zayıf insanları da bu hayata özendirerek onların şartlarını zorlamalarına sebep olan, gâfil ve menfaatperest zenginlerdir.

ZEKAT, SADAKA VE İNFAK ORTADAN KALKINCA...

Dinin başlıca emirlerinden olan tevâzû ahlâkı kaybolup zengin ile fakir arasındaki uçurumu gidermeye medâr olan zekât, sadaka ve infak ortadan kalkınca, toplumda birçok kurbanlar ortaya çıkmaktadır. Yapılan yaldızlı ve yanıltıcı reklâmlar yüzünden nice zavallı insan, gayr-i meşrû yollara tevessül etmek durumunda kalmaktadır.

Meselâ fakir bir kızcağıza binbir cilâlı reklâmla: “Sen ancak şu tarz elbiselere ve şu davranışlarla daha çok alâka görürsün. Şöyle yapar ve yaşarsan daha câzibeli olur ve topluma kendini kabul ettirirsin!” gibi aldatıcı telkinler edile edile o kızcağızın dünyası alt-üst ediliyor. Neticede zavallı kızcağız, mâlî gücünün yetmeyeceği bir hayatın hasretine ve hırsına kapılıyor. Fakat arzunu elde edemedikçe, ihtirası daha da körükleniyor ve en sonunda, ne hazindir ki, meşrû olmayan yollara düşerek kendisini toplumun çöplüğünde buluyor…

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Para İle İmtihanı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.