Kardeşini Nefsine Tercih
Sahabenin, mü’min kardeşini kendi nefsine tercih edişini gösteren örnekler...
Ashâbın, mü’min kardeşini kendi nefsine tercih edişini gösteren şu kıssa ne güzel bir İslâm ahlâkı sergilemektedir:
MÜMİN KARDEŞİNİ KENDİ NEFSİNE TERCİH
Bir gün Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Benî Nadîr’den alınan ganimetleri Muhâcirler’e taksim etmiş, Ensâr’dan da ihtiyacı olan üç kişiden başkasına vermemişti. Daha sonra Ensâr’a hitap ederek:
“–Dilerseniz daha önce Muhâcirler’e verdikleriniz onlarda kalır, siz de bu ganimetten pay alırsınız. Dilerseniz verdiklerinizi geri talep eder, bu ganimetin tamamını onlara bırakırsınız.” buyurdu.
Bunun üzerine Ensâr -radıyallâhu anhum- büyük bir diğergâmlıkla, mü’min kardeşlerini kendilerine tercih ederek şu güzel cevâbı verdiler:
“–Yâ Rasûlâllah! Muhâcir kardeşlerimize hem mallarımızdan ve evlerimizden hisse veririz, hem de ganimetin tamamını onlara bırakırız.”
Bunun üzerine, samimî bir fedakârlıkla yapılan infakların kulu kurtuluşa erdireceğini müjdeleyen şu âyet-i kerîme nâzil oldu:
“Muhâcirlerden önce (Medîne’yi) yurt edinen ve îmâna sarılan Ensâr, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen şeylerden ötürü gönüllerinde bir sıkıntı ve rahatsızlık duymazlar. İhtiyaç içinde kıvransalar dahî, mü’min kardeşlerini kendi nefslerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, gerçekten felâha erenler işte onlardır.” (el-Haşr, 9)[1]
Câbir -radıyallâhu anh- da Ensâr’ın Muhâcir kardeşlerine olan îsâr ve diğergâmlığını şöyle anlatır:
“Ensâr, hurmalarını devşirdiklerinde bunları ikiye ayırır, bir tarafa çok, diğer tarafa da az hurma koyarlardı. Daha sonra, az olan tarafa hurma dallarını koyar(ak o tarafı çok gösterir), Muhâcirler’e; «–Hangisini tercih ederseniz alın.» derlerdi. Onlar da (çok görünen yığın Ensâr kardeşlerimizin olsun diye az görünen yığını alırlar) ve böylece hurmanın çoğu Muhâcirler’e gelirdi. Ensâr da bu yolla az olan kısmı kendilerine bırakmış olurlardı...” (Heysemî, X, 40)
Yine bir gün Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Bahreyn arâzisini ashâbına taksim etmek üzere önce Ensâr’ı dâvet buyurmuştu. Ensâr kâ‘bına erişilmez bir fedakârlık ve ferâgat göstererek:
“−Yâ Rasûlâllah! Muhâcir kardeşlerimize bunun bir mislini fazlasıyla taksim buyurmadıkça bize bir şey vermeyiniz!” demişlerdi.
Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“−Ey Ensâr! Mâdem ki (mü’min kardeşlerinizi nefsinize tercih ederek) almak istemiyorsunuz; şu hâlde Kevser Havuzu’nda bana kavuşuncaya kadar (dünyanın iptilâlarına) sabrediniz! Çünkü benden sonra yakında size başkalarının tercih edileceği bir zaman gelecektir.” buyurdu. (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 8)
Çünkü Ensâr, içinde yaşadıkları toplumun maddî ve mânevî sıkıntı ve problemlerinden kendilerini mes’ûl hisseden zirveleşmiş bir ruh ve hassas bir vicdâna sahiptiler. Muhâcirler de mâruz bulundukları fakr u zarûrete rağmen mümkün olduğunca müstağnî bir hayat yaşayıp kimseye yük olmamaya, bilâkis yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Zira onlar dünya nîmetlerini nefislerine tahsis etmek yerine Allah yolunda seferber ederek îmânın vecd, lezzet ve halâvetini tercih ediyorlardı.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Saadet Damlaları, Erkam Yayınları