Kardeşliğin Merkezi

Mukaddes topraklarda her yıl belli zamanlarda, dünyanın her yerinden farklı ırklara, dillere, mezheplere, makam ve mevkilere sahip milyonlarca insan bir arada dini vecibesini yerine getiriyor ve kardeşçe. Kavga etmeden, zulm etmeden, kalp kırmadan...

Gönüllerini mukaddes beldelerin hasretiyle yakan mü’minler, her yıl hac mevsiminde veya Ramazan-ı Şerif ayında Kâbe’ye akın etmektedirler. Her devletten, her ırktan, her mezhepten, her rütbeden insan tavaf meydanında kendi dillerince, kendi gönüllerince Kâbe’yi tavaf ediyor. Kimi sessiz sessiz, kimi hafif sesli, kimi biraz daha seslice Rabbimize yalvarıyorlar. Farz namazları kılınırken hariç, tavaf yirmi dört saat kesintisiz devam ediyor.

Ezanla birlikte, Kâbe’ye en yakından başlayarak oluşturulan sıra sıra saflarda, ne makam-mevki, ne devlet-millet, ne zengin-fakir, ne ırk, ne soy ayırımı yapılmadan omuz omuza namaza duruluyor. Öyle bir beraberlik ki dünyada başka bir yerde benzerini görmek mümkün değil.

Ramazan ayında iftar vakti sofra açılmadık yer kalmıyor. Bu sofralarda, kardeşçe ikramlar paylaşılıyor. Kimi tane tane hurma dağıtırken, kimi yüzlerce kişinin iftar edeceği sofraları tanzim ediyor. Kimi kâse kâse zemzem dağıtıyor, kimi termoslarla çay, kahve. Dış kısımda ikramlar daha çeşitli. Etli pilav ikram eden de var, çeşit çeşit meyve ikram eden de...

MÜMİNLERİN KARDEŞLİĞİ NASIL OLMALI? - - VİDEO

Tefekkürle izlendiğinde:

İŞTE KARDEŞLİK BU!

Demekten kendinizi alamazsınız. Evet, Müslümanların bugün en çok ihtiyaç duyduğu gerçek kardeşlik burada yaşanıyor. Mü’minler, tavafta seller gibi akarken, namazda sıradağlar gibi omuz omuza duruyor, sofrada bir bardak çayı, bir hurmayı kendi nefsine değil kardeşine tercih ediyor. Dillerini bilmese de bir tebessüm yetiyor gönülden anlaşmaya. Bir musafaha bitiriyor kalplerdeki bütün tereddütleri. Kalplerimiz ısınıveriyor adını bile bilmediğimiz kardeşlerimize. Ayakta kalana yer, hızlı yürüyene yol ikram ediyorsunuz. Seccadesi olan olmayanla bir seccadeyi yan çevirerek paylaşıyor gayri ihtiyari olarak.

Küçük çaplı sorunlar yaşanmıyor değil tabii ki. Ama onlar da çevredekilerin anında yardımıyla çabukça bitiriliyor ve kardeşler kucaklaşarak kardeşçe yaşamaya devam ediyorlar.

Kâbe’nin zemininde görülen bu güzelliği Müslümanlar arasında başka yerde, diğer zamanlarda neden göremiyoruz? Aslında, Müslüman halklar arasında asla bir sorun yok. Herkes kendi ülkesinde, kendi mezhebinde, kendi halinde yine kardeşçe birbiriyle geçinip gidiyor. Sorun, fitneci odakların oyununa gelen, tuzağına düşen, Müslüman devletlerin yöneticilerinde. Bu yöneticilerin birçoğu, sahip oldukları dünyalık saltanatlarını bir süre daha uzatmak için halklarına zulmediyorlar.

Tüm Müslüman ülke liderleri, hiç olmazsa bir haftalığına, aynı anda Ramazan Umresinde veya Hac mevsiminde bir araya gelseler diyorum. Korumalarından uzak, yanlarındaki yanlış yönlendiren şaklabanlarından uzak olarak.Buradaki kardeşliği yaşasalar, gönülleri manevi feyizle dolsa ve Rabbimizin bir, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.)’in bir, kıblemizin bir, mukaddes kitabımız Kur’an’ın bir, ezanımızın bir olduğunu aynel yakin görseler. Neyi paylaşamadıklarını uzun uzun düşünseler, fitne odaklarının farkına varsalar ne güzel olur değil mi? Aralarında hiçbir husumetin kalmadığını görecekler. Ama onları kim bir araya getirecek ki? Kutuplaştırılmış dünyada bu mümkün olabilir mi? Etrafları o kadar çok dalkavuk ile kuşatılmış olduğu için çok zor. Her birinin nefis ve şeytanları bir yana, ya bin bir türlü bahane uydururlar, ya da başlarına gelmedik sıkıntı kalmaz. Fitneciler boş durmazlar ki.

Müslümanlar birlik ve bütünlük içinde yekvücut olurlarsa, fitne odakları kime silah satacaklar? Yeni çıkardıkları silahları hangi ülkede deneyecekler? Yeni icat edilen ilaçlar hangi ülkenin insanlarında kobay olarak denenecek? Hangi ülkenin yolları, köprüleri, binaları, havaalanları önce başlarına yıkılıp, sonra imarına talip olunacak? Kısacası fitne odaklarının şirketleri nasıl para kazanacak?

KARDEŞLİK FEDÂKÂRLIKTIR - - VİDEO

Müslümanların bugünkü gibi kopukluğu devam ettikçe bunun vebali sadece fitnecilerin oyunlarına gelen idarecilerin mi olacak? Hayır. Onlara zemin hazırlayan her kişi ve kurum, fitne ateşine taşıdıkları odun miktarınca, ya da fitne ateşini söndürmeye güçleri yettiği halde ateşi söndürmeye taşımadıkları su miktarınca sorumlu olacaktır. Devlet diye, Millet diye, Mezhep diye, Parti diye, Sendika diye, Dernek diye hatta futbol takımlarıyla bile bölük bölük Müslümanları bölen herkesin bu hususta vebali olacak.

Hiç şüphe yok ki gönüllere hidayet verecek olan Rabbimizdir. Ancak, benlikten ve bencilliğinden geçemeyen, kardeşlerinin dertleriyle dertlenmeyen, Allah’ın kendisine verdiği nimetleri paylaşmaktan kaçınan, kalbi katı, lüks ve saltanat düşkünü, yönetimlerde söz sahibi olanlarla, varlıklı Müslüman kardeşlerimiz, kendilerini ve Müslüman halkları  kurtarmak, hem dünyada hem de ahirette saadete erdirmek istiyorlarsa, ölümlerden ibret alıp, tekrar tekrar hac ve umre yapmalıdırlar diye düşünüyorum.

Cenab-ı Hak o mukaddes mekân­lardan ayağımızı kesmesin. Tekrar tekrar makbul Hac ve Umreler yapmayı cümle kardeşlerimize nasip eylesin. (Âmin)

Kaynak: Ahmet Başer, Altınoluk Dergisi, 2012 - Kasım, Sayı: 321, Sayfa: 022

ASHÂB-I KİRÂMDA KARDEŞLİK - VİDEO

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.