Karz Ne Demektir?

Karz ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Birinin diğerine, kullanılmakla tükenen mislî bir malı, daha sonra emsalini geri ödemek üzere vermesine karz denir. Buna göre karz, altın, gümüş, para veya buğday, arpa gibi mislî bir malın, bir müddet sonra mislinin geri verilmesi üzere ödünç olarak verilmesidir. Tam olarak karşılamamakla birlikte aynı manayı ifade etmek üzere Türkçe'de, ödünç ve borç kavramları da kullanılmaktadır.

Kur'ân'da karz, Allah rızasını kazanmak amacıyla, ihtiyaç sahiplerine ödünç vermek anlamına kullanılmaktadır (Bakara, 2/245; Mâide, 5/12; Hadîd, 57/11, 18; Müzzemmil, 73/20).

Muhtaç olan kişinin borç alması mubah, ihtiyacı olana borç vermek ise menduptur. Karşılıksız yardım güzel bir davranış olduğu gibi, ihtiyacı olanlara borç ve ödünç vermek faziletli bir davranış olarak kabul edilmiştir. Hatta borç vermek, sadaka vermekten daha güzel sayılmıştır. Hz. Peygamber bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Mirac gecesi Cennetin kapısı üzerinde, `sadaka on misli sevapla karşılanır. Borç ise onsekiz misli sevap ile karşılanır' yazılı olduğunu gördüm. Cebrâil'e, `ödünç vermenin sadakadan üstün olmasının sebebi nedir' diye sordum. Cebrâil: `Çünkü dilenci, yanında olduğu halde dilenir. Halbuki borç isteyen kimse ancak muhtaç olduğu için borçlanır' diye cevap verdi." (İbn Mâce, Sadakât, 19).

Karz akdinde, karz olarak verilen şeyin altın, gümüş, para veya ölçülen ? tartılan cinsten mislî şeylerden olması gerekir. Akar veya hayvan gibi mislî olmayan malların verilmesi ise karz değil âriyettir. (bk. Âriyet)

Ödünç Allah rızası için yapılmalı, bir şeye karşılık olmamalı, bir menfaat şart koşulmamalıdır. Borç karşılığında sağlanan menfaat faizdir; helal değildir. Ancak borç verirken böyle bir şart koşulmadığı halde, borçlu daha iyisini öderse veya hediye verirse, o bölgede böyle bir gelenek bulunmaması şartıyla bu fazlalık caiz olur. Hatta Hz. Peygamber bunu tavsiye etmiştir (Müslim, Müsakat, 22).

Diğer taraftan enflasyonun yüksek olduğu yerlerde, ödünç verilen para önemli ölçüde değer kaybettiğinden, bu kayıp telafi edilmelidir. Karz akdinin, mislî mallarda cereyan etmesi ve ödemede mislinin yapılmasının şart olması, alınan malın değeri bakımından da aynen iadesinin gerektiğini göstermektedir. Diğer taraftan kaybın telafi edilmemesi, ihtiyaç sahibine yardımda bulunan borç verene, hak etmediği bir zararı yüklemek olacaktır. Bu da, kişilerin borç vermekten kaçınmalarına sebep olacaktır. Bu itibarla, enflasyon sebebiyle meydana gelen değer kaybının telafisi faiz olmayıp, borcun güzel bir şeklinde ödenmesi olarak kabul edilmelidir.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.