Kasas Suresi 84. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kasas Suresi 84. ayeti ne anlatıyor? Kasas Suresi 84. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Kasas Suresi 84. Ayetinin Arapçası:

مَنْ جَٓاءَ بِالْحَسَنَةِ فَلَهُ خَيْرٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ جَٓاءَ بِالسَّيِّئَةِ فَلَا يُجْزَى الَّذ۪ينَ عَمِلُوا السَّيِّـَٔاتِ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Kasas Suresi 84. Ayetinin Meali (Anlamı):

Kim Allah’ın huzuruna bir iyilikle gelirse, ona bu yaptıklarından daha hayırlı bir mükâfat vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, bilinmeli ki, o kötülükleri işleyenler yalnızca yaptıklarının cezasını çekeceklerdir.

Kasas Suresi 84. Ayetinin Tefsiri:

“Âhiret yurdu”ndan maksat, cennettir. Cennete girecek bahtiyâr kulların üç mühim vasfı şöyledir:

Birincisi; bunlar mütevazıdırlar. Sahip oldukları tüm nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğunu bilirler. Bu sebeple maddi ve mânevî imkânlarıyla kimseye karşı üstünlük taslamaz, böbürlenmezler. Böyle bir şeyi arzu da etmezler. Şâir ne güzel söyler:

“Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyicek hâke nebât

Mütevâzî olanı rahmet-i Rahmân büyütür.”

“Tohum toprağa düşmeyince filizlenip büyüyemez. Bu bakımdan Allah Teâlâ’nın rahmeti, kibirlileri değil anca mütevâzı olanları büyütür ve yüceltir.”

Resûlullah (s.a.s.), hiç kimsenin kendisini arkadaşlarından farklı görmesini sevmezdi. Bir sefer esnâsında, ashâbından koyun kesip pişirmelerini istemişti. Sahâbeden biri:

“–Yâ Resûlallah, onu ben keseyim” dedi. Başka biri:

“–Yâ Resûlallah, yüzmesi de benim vazîfem olsun” dedi. Bir başkası da:

“–Yâ Resûlallah, pişirmesi de bana âit olsun” dedi. Fahr-i Kâinat Efendimiz de:

“–O hâlde odun toplamak da bana âit olsun” buyurdu. Sahâbîler:

“–Yâ Resûlallah! Biz onu da yaparız, Siz’in yorulmanıza gerek yok” dedilerse de Peygamber Efendimiz:

“–Sizin, benim işimi de yapabileceğinizi biliyorum. Fakat ben, size göre imtiyazlı bir durumda bulunmaktan hoşlanmam. Çünkü Allah Teâlâ, kulunun, arkadaşları arasında imtiyazlı durumda olmasını sevmez” buyurdu. (Kastallânî, el-Mevâhibü’l-Ledünniye, Mısır, 1281, I, 385)

Bir tevazu örneği de Hz. Ömer’den:

Bir gün Ahnef b. Kays (r.a.), Arapların ileri gelenlerinden bâzı kimselerle birlikte Hz. Ömer’i ziyârete gitmiş; onu, elbisesinin eteklerini beline sıkıştırmış koşar vaziyette bulmuştu. Ömer (r.a.), Ahnef’i gördüğünde ona:

“–Gel de yardımcı ol. Devlete âit bir deve kaçtı. Bu malda kaç kişinin hakkı olduğunu biliyorsun” dedi. O esnâda biri:

“–Neden kendini bu kadar üzüyorsun? Deveyi yakalamak için bir köleyi vazîfelendirsen olmaz mı?” dedi. Hz. Ömer:

“–Benden daha iyi köle mi olurmuş!?” cevâbını verdi. (Topbaş, Faziletler Medeniyeti-1, s. 398)

İkincisi; âyetin övdüğü bu seçkin insanlar, bozgunculuk peşinde olan kimseler de değildir. Ellerinden ve dilerinden kimseye zarar gelmeyen, bilakis fayda gelen; imkânları nispetinde ıslaha çalışan kimselerdir.

Üçüncüsü; bunlar takvâ sahibidirler. Kalpleri Allah’a karşı saygı ve korkuyla doludur. Bu korkuyla O’na karşı gelmekten sakınır, günahlardan uzak durur, güzel ve yararlı işler yapmanın peşinde olurlar.

Bu sebepten ötürü onlar, dünya ve âhirette en güzel sonuçlara ulaşacaklardır. Özellikle öte âlemde çok büyük kazanç elde edeceklerdir. Çünkü Allah Teâlâ kıyâmet günü, iyilikleri kat kat mükâfatlandıracaktır. Verilecek bu mükâfat, getirilen iyiliğin mâhiyeti ve yapılış keyfiyeti itibariyle bire on, bire yüz, bire yedi yüz veya daha fazla olabilecektir. (bk. En‘âm 6/160; Bakara 2/261) Kötülükler ise, affedilmediği takdirde, Allah’ın bir rahmet tecellisi olarak sadece misliyle cezalandırılacaktır.

Getirdiği bu eşsiz kâidelerle hayat taze ve yepyeni bir düzen vermekle olan Peygamber’in temsil ettiği davanın önünün açık olduğu ve mutlaka başarıya ulaşacağı müjdelenerek buyruluyor ki:

Kasas Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Kasas Suresi 84. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.