Kasas Suresi 87. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kasas Suresi 87. ayeti ne anlatıyor? Kasas Suresi 87. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Kasas Suresi 87. Ayetinin Arapçası:

وَلَا يَصُدُّنَّكَ عَنْ اٰيَاتِ اللّٰهِ بَعْدَ اِذْ اُنْزِلَتْ اِلَيْكَ وَادْعُ اِلٰى رَبِّكَ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۚ

Kasas Suresi 87. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra sakın o kâfirler seni onların gereğini yapmaktan alıkoymasınlar. Sen insanları Rabbine dâvet et ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma!

Kasas Suresi 87. Ayetinin Tefsiri:

Peygamberlik vehbîdir. Allah dilediği kuluna bu rütbeyi nasip eder. Hz. Mûsâ, ailesiyle birlikte Medyen’den Mısır’a dönerken geceleyin Tur dağının sağ yamacından bir ağaçtan gelen ilâhî nidayla ansızın ve daha önce hiçbir peygamberlik beklentisi içinde olmaksızın bu rütbeye seçilmişti. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de, âyetin beyânıyla bu yönde hiçbir beklenti içinde değilken Hıra dağında Cebrâil (a.s.) ile ansızın karşılaşmış ve peygamber olduğunu ilk defa onun lisanından duymuştu. O bakımdan bir insana peygamberlik verilmesi ve kitabın indirilmesi ancak Allah’tan bir rahmettir. Hem peygamber olan şahsa, hem de o şahsın gönderildiği topluma büyük bir rahmet tecellisidir. Çok büyük bir nimettir.

Bu nimete şükrün şartları:

  Kâfirlere arka çıkmayacak, topluluklarına katılıp küfürlerine kuvvet ve destek vermekten katiyen uzak duracak.

  Kâfirler o rütbe sahibini, Allah’ın âyetlerinden alıkoymaya güç yetiremeyecekler. Hangi şartlar altında olursa olsun, Allah’ın âyetlerine tâbi olacak; hiçbir şekilde o âyetlerin gereğinden taviz vermeyecek. Kendine gelen âyetlerin tebliğinden, tatbikinden asla vazgeçmeyecek.

  İnsanları Rabbine kulluğa ve tevhide davet edecek.

  Müşriklerden olmayacak; Allah’tan başka hiçbir ilâha yalvarmayacak, kulluk yapmayacak.

Çünkü Allah’tan başka ilâh yok; sadece O vardır. O’nun zâtından başka her şey yok olucudur. Zira O’ndan başka her şeyin varlığı kendinden değil, Allah Teâlâ’ya bağlıdır. Bu sebeple onlar, her an yok olmayı kabul edici ve yok olmaya hazır olmakla aslında yok demektir; yahut neticede yok olacaktır. Şâirin,“Bir değirmendir bu dünya öğüdür bir gün bizi” (Câhidî) dediği gibi dünya değirmeni, değirmenin buğdayı öğütüp un hâline getirmesi gibi sabah akşam taşları arasında içindeki  tüm canlıları âheste âheste öğütecektir. Sadece Allah zatında diri, ezelî, ebedî ve varlığı kendinden olarak devam edecektir. Diğer bir mânaya göre, “vech”, “kastedilen ve yönelinen yön” mânasına olarak: “O’nun yüzünden, yani O’nun rızâ ve hoşnutluğunun kastedildiği yönden başka, her şey helaktedir” demek olur. Bu mâna, âhiret nimetlerinin fani olmayıp ebedî olduğunu haber verir. Yaratıkları hakkında istediği hükmü koyma ve karar verme yetkisi ve kudreti yalnız O’na aittir. O’ndan başka hüküm koymaya ve kanun çıkarmaya kalkışanların hepsinin hükmü bozulur; ancak O’nun ki bozulmaz. Nihâyet bütün herkesin dönüşü de O’nadır. Herkes ölümünden sonra O’nun huzuruna götürülecek, hesaba çekilecek, ona göre ceza veya mükafatı ne ise onu alacaktır. Onun hükmüne, irade ve kudretine boyun eğmeyecek hiçbir varlık yoktur. Hak katında makbul din İslâm’ın, bütün peygamberlerin lisanıyla insanları sadece tek ilâh olan Allah’a kulluk edip, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaya çağırmasının sırrı da budur!

Şimdi, Allah katında kabul edilecek imanın nasıl bir iman olduğunu ve böyle bir imanı elde edebilmek için hicret ve cihad dâhil nasıl bir gayret ve sabır göstermek gerektiğini örnekleriyle açıklamak üzere Ankebût sûresi geliyor:

Kasas Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Kasas Suresi 87. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.