Abidevi Şahsiyetler

Padişahı Hasta Yatağından Kaldıran Mektup

Sultan  Abdülazîz Han, her Medîne-i Münevvere postası geldiğinde abdest tâzeler, mektupları: «–Bunlarda Medîne-i Münevvere’nin tozu var!» diye öpüp alnına götür

Sultan Abdülaziz Mısır'a Neden Gitti?

Sultan Abdülazîz Han, tahta çıktığında Osmanlı Devleti’nin durumu son derece karışık idi. Mâlî sıkıntı son haddindeydi. Karadağ’da çıkan isyan, Sırplar’la savaş

Osmanlı'yı Kurtaran Sultan

Sultan Abdülazîz Han, cesur, hamleci, fikren ve rûhen sağlam bir pâ­di­şahtı. Nitekim kötü bir vaziyette devraldığı devleti, içine düşmüş bulunduğu bâdirelerden

Hüdâyi Hazretleri'nin Padişaha Himmeti

Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin himmeti, 1. Ahmed Han üzerinde ömür boyu devam etmiştir. İşte şu hâdise onlardan biri olarak tarihe geçmiştir.

Bir Allah Dostunun İzinde Yürüyen Padişah

Cihan nizâmının kıvamı ve ahlâk yapısının devamı, her zaman ve an­cak kalbî hayatta derinleşmekle mümkündür. Seviyesi yükselen milletler, mânevî rehberler olan

Hüdâyi Hazretleri 1. Ahmed'in Cenazesini Yıkadı mı?

1. Ahmed Hân’ın cenâzesinin yıkanması için mürşidi Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri dâvet edildi. Bu davete Hüdâyi Hazretleri şu şekilde cevap verdi...

"osmanlı'da Şaşırtan 'özgürlük'

I. Ahmed Han zamanı, devletin toprak genişliği bakımından doruk noktasında olduğu bir devirdir. Dün­ya kralları, bu devletin ihtişâmı karşısında eğiliyor ve sad

Hangi Amelinle Bu Mertebeye Vâsıl Oldun?

Sultan Ahmed Hân’ın bir sanat hârikası olan şâheser Sultanahmet Câmii'nin temel atma merâsimine devrin en meş­hur meşâyıh ve âlimleri dâvet edilmişti. Peki, Sul

"Sır ve Makam" Bu Şiirde Dile Geldi

Şâhid olduğu büyük kerâmeti üzerine Azîz Mahmûd Hüdâyî Haz­ret­leri’nin mânevî terbiyesine giren 1. Ahmed Han, bu mânevî takviye ile şahsiyetinin kemâline ulaşt

1. Ahmed'in Mânevi Eğitimi Nasıl Oldu?

I. Ahmed Han, Kânûnî’den sonra devlet işleri ile bizzat ve yakînen meşgûl olan nâdir sultanlardan biri idi. Çocuk yaşta pâ­di­şah olmuş, daha o yaşta bile zekâs

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.