Kehf Suresi 54. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Kehf Suresi 54. ayeti ne anlatıyor? Kehf Suresi 54. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Kehf Suresi 54. Ayetinin Arapçası:
وَلَقَدْ صَرَّفْنَا ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ لِلنَّاسِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ اَكْثَرَ شَيْءٍ جَدَلًا
Kehf Suresi 54. Ayetinin Meali (Anlamı):
Yemin olsun ki biz, bu Kur’an’da insanlar için gerekli her konuyu çeşitli üslup ve örneklerle açıkladık. Ne var ki insan, gerçekler karşısında kavga ve tartışmaya pek düşkündür.
Kehf Suresi 54. Ayetinin Tefsiri:
Cenâb-ı
Hak Kur’ân-ı Kerîm’de insanların ibret alarak doğru yolu bulmalarını sağlayacak
çeşitli konulardan, geçmiş ümmetlerin kıssalarından ve kalp gözlerini açacak
ilâhî kudret tecellilerinden örnekler vermiş, bu hususları değişik üsluplarla
tekrar tekrar açıklamıştır. Meselâ bu sûrede Ashâb-ı Kehf’in ibretli kıssasını,
bahçesi olan ve olmayan iki adamın hâlini, dünya hayatının durumunu, kıyâmet
sahnelerini ve şeytanın düşmanlığını dikkat çekici bir üslupla ve etkili
örneklerle izah etmektedir. Ancak insanın, özellikle inkârcı kimsenin çok
mücâdeleci bir yapısı vardır. Eğer o doğru yolu bulamazsa, daha çok bâtıl
tarafını tutarak hakka karşı düşmanlık ve mücâdele eder. Bu bakımdan kişi, daha
çok kendi nefsinin ayıplarıyla uğraşmalı, gösterişi ve cedeli terk etmeye
çalışmalıdır. Çünkü cedelin hedefi, başkasını kötülemek, ayıplamak ve onu
perişan etmektir. Bu ise olgun insanın değil, yırtıcı hayvanların
özelliklerindendir. Bu sebeple Resûl-i Ekrem (s.a.s.), haklı olduğu halde bile
cedeli, münakaşayı terk edene cennetin kenarında bir köşk verileceğini
müjdelemektedir. (Ebû Dâvûd, Edeb 7; Tirmizî, Birr 58)
Hz.
Ali (r.a.) anlatıyor:
Resûl-i
Ekrem (s.a.s.) bir seferinde gelip, ben ve eşim Fatıma içerde bulunuyorken
kapımızı çaldı ve: “Namaz kılmaz mısınız?” diye buyurdu. Ben: “Ey Allah’ın
Rasûlü! Canlarımız Allah’ın elindedir. O bizi kaldırmak isterse kaldırır” diye
karşılık verdim. Bunu işiten Resûlullah (s.a.s.)’in elini baldırına vurarak: “Ne
var ki insan, gerçekler karşısında kavga ve tartışmaya pek düşkündür” (Kehf
18/54) buyruğunu okuyup, gittiğini duydum. (Buhârî, Teheccüd 5; Müslim,
Müsâfirin 206)
Bu
sebeple mü’min, saadete ermenin bir alâmeti olarak, kendisine amel kapısını
açmalı ve cedel kapısını kapamalıdır. Nitekim Mâruf-ı Kerhî şöyle derdi:
“Allah
bir kula hayır dilerse, önce ona amel kapısını açar; cidâl ve çekişme
kapılarını kapar. Bir kula da şer diledi mi, ona da amel kapılarını kapar;
cidâl ve çekişme kapısını açar.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 236)
Cidâl
ve çekişme kapısını kapatıp ülfetin ve kaynaşmanın kapısını açmak için Hz.
Mevlânâ’nın şu davranışı örnek alınmalıdır:
Mevlânâ
Hazretleri bir gün bir mahalleden geçiyordu. İki yabancı şahıs birbirleriyle
atışıp çekişiyor ve birbirlerine hakâret ediyorlardı. Biri diğerine:
“–Bunu
bana mı diyorsun? Allah’a and olsun ki eğer bana bir dersen, benden bin
işitirsin!” diyordu. Hz. Mevlânâ bunu işitince ilerledi ve:
“–Hayır
hayır, söyleme, buraya gel! Ne diyeceğin varsa bana de! Eğer bana bin desen de
benden bir tane bile işitmezsin!” buyurdu. Bunun üzerine o iki şahıs
Mevlânâ’nın huzûrunda barıştılar. (Ahmet Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri,
I, 176)
İşte
insanın bu kavgacı yapısı, çoğu zaman onun gerçeklere karşı çıkıp ayaklarının
kaymasına yol açmaktadır:
Kehf Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Kehf Suresi 54. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...