Kehf Suresinin 29. Ayeti Ne Anlatıyor?

Kehf suresinin 29. ayetinde ne anlatılmak isteniyor? İslam daveti karşısında herkesin eşit olduğunu bildiren âyet; Kehf suresinin 29. ayetinin Arapçası, meali ve tefsirini yazımızda okuyabilirsiniz...

Kehf Suresinin 29. ayetinde şöyle buyrulur:

Kehf Suresi 29. Ayet Arapça:

وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلظَّالِم۪ينَ نَارًاۙ اَحَاطَ بِهِمْ سُرَادِقُهَاۜ وَاِنْ يَسْتَغ۪يثُوا يُغَاثُوا بِمَٓاءٍ كَالْمُهْلِ يَشْوِي الْوُجُوهَۜ بِئْسَ الشَّرَابُۜ وَسَٓاءَتْ مُرْتَفَقًا

Kehf Suresi 29. Ayet Meali:

Ve de ki: Gerçek, Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin. Biz, zalimler için alevleri kendilerini çepeçevre kuşatan bir ateş hazırladık. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar buna, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir barınak! (Kehf, 18/29)

İSLAM DAVETİ KARŞISINDA HERKES EŞİTTİR

Bilgi:

Kureyş kabilesinin ileri gelenleri Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in fakir müminleri yanından uzaklaştırması hâlinde kendisiyle görüşebileceklerini söylüyorlardı. Önceki ayette üstünlüğün dünya malında değil, iman ve güzel ahlakta olduğu, ayrım gözetmeden Allah’ın ayetlerini herkese ulaştırmanın gerekliliği ifade edilmiştir. Bu ayette de Kur’an’ın, insanlar arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin herkese aynı şekilde ve eşit olarak hitap ettiği vurgulanmıştır.

Mesaj:

  1. İslam dini, Allah katından gelmiş bir dindir. Bunun karşısında zengin-fakir, güçlü-güçsüz ayırımı yapmaksızın herkes eşittir.
  2. Dileyen bu dine inanır, dileyen de inkâr eder. İnananın faydası, inanmayanın da zararı kendisine aittir.

Kelime Dağarcığı:

Nâr: Ateş, cehennem ateşi.

Vücûh: Yüzler.

Kaynak: Diyanet, Kur'an-ı Kerim'den Serlevha Ayetler

TEFSİR

Kehf Suresi 29. Ayet Tefsiri:

  1. De ki: “Gerçek, Rabbinizden gelmiştir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz biz zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, duvar gibi yükselen alevleri onları çepeçevre kuşatmıştır. Susuzluktan feryad edip su istediklerinde, kendilerine tıpkı erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su verilir. O su ne fenâ bir içecek; o ateş ne kötü bir barınaktır!”

Gerçek, İslâm dinidir. İnsanlığın kurtuluşu için onu gönderen Allah Teâlâ’dır. İslâm karşısında zengin-fakir, güçlü-zayıf, güzel-çirkin, şöhretli-şöhretsiz herkes eşittir. Rabbimiz İslâm’ı ihsan etmiş, fakat ona iman edip etmeme konusunda insanları serbest bırakmıştır. İsteyen inanır, isteyen de onu inkâr eder. Şu kadar var ki, insanlara iman etmeleri için bir baskı yapılamayacağı gibi, Allah’tan gaflete düşmüş kendini bilmezlerin keyfine uyarak da hususiyle fakir Müslümanlara da aykırı bir muamelede bulunulamaz. Buraya kadar anlatılan işin dünya tarafıdır. Bir de işin âhiret tarafı vardır ki, orada herkes dünyadaki tercihinin neticesine katlanmak zorundadır.

İslâm’ı reddederek, Kur’an’a inanmayarak en büyük haksızlığı işlemiş zâlimler için orada büyük ve son derece yakıcı bir ateş hazırlanmıştır. Bu öyle bir ateştir ki etrafındaki ateşten oluşan duvarlar o zâlimleri çepeçevre kuşatacak, hiçbir yere kaçmalarına müsaade etmeyecektir. Cehennemlikler o ateşin içinde yanacaklar, susuzluktan kavrulacaklar, “Su!” diye feryat edip yardım isteyeceklerdir. Fakat kendilerine içecek olarak erimiş maden gibi kaynar su verilecek, onu zorla içecekler, yüzlerini haşlayacak ve karınlarında bulunan tüm bağırsaklar parçalanarak arkalarından yere akacaktır. (bk. Muhammed 47/15)

Resûl-i Ekrem (s.a.s.), yine aynı konudan bahseden: “Bu perişanlığın ardından cehennem azabı gelecek; orada onlara kanlı ve irinli su içirilecek. O berbat suyu azar azar yudumlamaya çalışacak, fakat bir türlü boğazından geçiremeyecek...” (İbrâhim 14/16-17) âyetleri hakkında şu izahı yapar: “Su, ağzına yaklaştırılır, an­cak ondan tiksinir. Ona, daha da yaklaştırıldı mı, yüzünü kavurur ve başının perçemi düşer. O suyu içince de bağırsaklarını parçalar ve nihayet bağırsak­ları arkasından çıkar. Nitekim Yüce Allah: “O cehennemliklere kaynar su içirilir de bu onların bağırsaklarını paramparça eder” (Muhammed 47/15) buyurur.” (Tirmizî, Cehennem 4)

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri, kuranvemeali.com

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZİN TEBLİĞ VE DAVET VASITALARI

Peygamber Efendimizin Tebliğ ve Davet Vasıtaları

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN TEBLİĞ VE DAVETİNDEKİ SAFHALAR

Peygamber Efendimiz’in Tebliğ ve Davetindeki Safhalar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.