Kelâmî Dergâhında Tefsir Dersleri

İstanbul’da ilim ve maneviyat muhiti, Es‘ad-ı Erbilî Hazretleri (ks) zamanında Osmanlı medeniyetinin temel yapı taşlarının en önemlisi olarak ulaştığı en üst seviyededir.

İstanbul’da pek çok maneviyat merkezleri vardır. Kadirî, Mevlevî, Rifaî, Halvetî, Nakşbendî, Sâdî vs. Bu merkezler arasında Çarşamba’daki A. Haydar Efendi çevresi fıkıhla temayüz etmişken, Gümüşhanevî çevresi hadisle, Kelâmî Dergâhı çevresi de Kur’ân’ı Kerîm ile öne çıkmış olarak görülür.

Es‘ad-ı Erbilî Hazretleri (ks) her gün Kelâmî Dergâhında üç sayfalık Kur’ân üzerine sohbet şeklinde tefsir dersleri hikemiyat, maneviyat ve işârî yorumlar yapmaktadır. Onun özellikle tefsir üzerinde yoğunlaşması, Dergâhın genel yapısını ve maneviyat dokusunu karakterize etmiştir.

Es‘ad-ı Erbilî Hazretleri’nin (ks) tekkesi profesör, subay, tüccar, esnaf, talebe, her kademeden bürokrat, emekli, vaiz, müftü, imam, yazar-çizer, entellektüel, zengin, fakir, köylü, şehirli, kurra hâfız, kadın, erkek, yönetici, milletvekili, hatta devrin padişahı olmak üzere hemen hemen sosyal yelpazeden çok sayıda bir müridân halkası ile çevrilmişti. Hatta 1924 senesinde Kelâmî Dergâh’ına hizmet için gelen çarşaflı dervişe kadınların bir fotoğrafı, Carl Vett tarafından hatıratında yayınlanmıştır.

Daha önce iki cild halinde Es‘ad-ı Erbilî Haz­ret­leri’nin (ks) hayatı ve hatıralarını hamdolsun ki yayınlamış bulunuyoruz. Üçüncü cildde de inşallah Kelâmî Dergâhı’nın etrafını oluşturan dervişân ve muhibbân halkasını ele almak istiyoruz.

Şimdi bu iki makalemizde Kelâmî Dergâhı’nda manevî eğitim görmüş adlarına ulaşabildiğimiz bazı hafızlarına ve dergâhtaki Kur’ân dersleri ve tilâvet zevkine yer vermek istiyoruz.

DERGÂHTA TEFSİR DERSLERİ VE ZİKR

Uzun yıllar çalışmamızın sonucu gerek tekke mensuplarından ve gerekse Carl Vett’in hatıratından elde ettiğimiz bir sonucu peşinen paylaşmak istiyorum:

Dergâhtaki manevî faaliyetler nelerdi:

a- Haftada iki defa Pazartesi-Perşembeleri umumi olarak hatme yapılıyordu.

b- Ayrıca her gün sabah ve yatsı sonrası yine kısa süreli grup halinde zikir çekiliyordu.

c- Günlük beş vakit namaz ve teheccüd topluca kılınıyor, herkes kendi virdini ferdi olarak çekiyordu.

d- Gün içinde çok sık bir şekilde Kur’ân tilaveti yapılıyor, okunan Kur’ân tefekkür ve murakabe ile dinleniyordu.

e- Mukabele Cuma günü yapılıyordu.1

f- Her gün bizzat Es‘ad Efendi Hazretleri (ks) tarafından tekkenin hafızı Sadri Efendi’ye kuşluk vakti üç sayfa Kur’ân’ı Kerîm okutturuluyor, okunan Kur’ân, dışarıdan ve içeriden katılan hazirûn tarafından huşû ile dinleniyordu.

TEFSİR DERSLERİ HANGİ MÂNÂYA GELİR?

Kur’ân tilaveti bitince, Es‘ad Efendi (ks) okunan üç sayfalık Kur’ân’ın tefsirine başlıyordu. İlmî hikemî birikimi ile O, tefsir dersini iki veya üç saat içinde tamamlıyordu ve Mektûbât’ta tefsir derslerinin “Allah’a şükür” mânâsına geldiğini söylüyordu.2

Bu keyfiyeti dergâhın hizmet­kârı Hasib Efendi şöyle anlatıyor:

“Her sabah alaturka saat 02.30’da doktor gelir, Es‘ad Efendimizi (ks) muayene eder, lüzumlu şeyleri yaptıktan sonra, saat 03.00’te Hafız Sadri Efendi gelirdi. Üç sayfa Kur’ân’ı Kerîm okurdu. Ardından Fatiha çekilir, Efendi Hazretleri Eûzü Besmele çekerek;

‘Allah (cc) şu ayet-i kerimelerde şöyle buyuruyor…’ der ve derse başlardı.

İrticalen konuşurdu. Es‘ad Efendimiz (ks) konuşurken elinde hiç not görmedim diye yemin etsem günah olmaz.

Hatta o sırada Unkapanı imamı Hoca Yusuf Efendi vardı. Çok âlim bir zattı. Ders esnasında Es‘ad Efendimize (ks) bazen itirazlarda bulunurdu. Efendimiz de (ks) şu ayette şu var, şu hadiste şu var diye genişçe açıklamalar yapar, sonunda Hoca Yusuf Efendi boynunu büker, teslim olurdu.”3

Peki, bu derslere kimler gelirdi, kimler katılırdı?

Cevab: Bu dersler herkese açıktı. Avam, havas… Ancak Hasib Yılan­cıoğlu’nun verdiği bilgiye göre, bu seviyeli derslere her şeyden önce başta Bedîüzzaman olmak üzere ilmiye sınıfından insanlar katılırdı. Yani Es‘ad Efendimizin (ks) bu dersleri ilmî eliti cezbediyordu.

Rahmetli Hasib Efendi bu derslere katılanları şöyle sıralıyor:

“Dergâha en çok ulema sınıfı gelirdi. Ben oradayken Sami Efendi görevli olarak memleketi Adana’ya gönderilmişti. Benden önce dergâhta epeyce kalmış Sami Efendi Hazretleri. O’nun hakkında; otuz beş yaşlarında Pîr Efendimizin en genç halifesi diye bahsedilirdi. Ben oradayken dergâha gelenler şunlardı: Kavak İmamı Hulusi Efendi, Sütlüce İmamı Ömer Efendi, Molla Said-i Nursî, Hoca Tayfur Efendi, Kastamonulu Hafız Nuri Efendi, Trabzonlu Süleyman Efendi, Lütfi Efendi, Kayseri Dersiamı Hafız Abdullah Efendi, Konya Reisü’l-Kurrâsı Konyalı Hafız Efendi, İstanbul Reisü’l-Kurrâsı Hafız Hayrullah Efendi, Hoca Yusuf Efendi, Fatih Dersiamı Hafız Abdullah Efendi.

Bunların hepsini tanırım, hepsi icazetliydi.

Ayrıca Münir Paşa ve hanımı, Gazi Mahmud Muhtar Paşa ve eşi, Nimet Hanım, Prof. Mehmet Ali Aynî, Prof. Ferit Kam, meclisten vekiller, üst seviyeden subaylar, bürokratlar vs. de dergâhın devamlılarındandı.4

İLMÎ-HİKEMÎ DERSLERİN TEMELİ NEDİR?

Özetle ifade etmek gerekirse, Kelâmî Dergâhı Kur’ân tilaveti, namaz, zikir, tefekkür ve tefsir dersleri ile doluydu. Ve hemen şunu bir hakikat olarak ifade etmek isterim ki, tekkedeki bu ilmî ve manevî yapı Hz. Resulullah’a (sav) göre şekillenmişti. Bilindiği üzere Peygamberimiz (sav) hayatının sonlarına doğru ailesiyle, toplumla ve Allah’la ilgili hayatında en çok namaza, tefekküre ve Kur’ân’a ağırlık vermiştir.5

Kelâmî Dergâhındaki zikir, namaz ve Kur’ân etrafında cereyan eden ilmî-hikemî derslerin temeli işte budur.

Dipnotlar: 1) Carl Vett, Dervişler Arasında 15 Gün, ss. 84-5. 2) Es‘ad Erbilî, Mektûbât, Mektub no: 129. 3) Ethem Cebecioğlu, Muhammed Es‘ad-ı Erbilî, ss. 123-4. 4) Cebecioğlu, Muhammed Es‘ad-ı Erbilî, ss. 100-1. 5) Kasım Şulul, İlk Kaynaklara Göre Hz. Peygamber Devri Kronolojisi, İst. 2013, s. 3831 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 357

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.