Kelime-i Şehadet'in Hakikati
Bizler Şehit Hâbil’in çocuklarıyız. Habil’in akıttığı kan uğruna, onun bize sunduğu aşk uğruna, bizim de ona dostluğumuzu sunma borcumuz var.
Kâinatın Hâlıkı’nın tevhid evinin temelini atan Hz. İbrahim’in (a.s.) torunlarıyız. Hz. Adem’in (a.s.) evlatlarıyız. Peygamberlerin ayaklarının tozunun takipçileriyiz. “Iyyakena budu ve ıyyakanesteîn” mesajının takipcileriyiz. Emanet-i ilahiyenin hamilleriyiz. Hak yolunda şehit olanlara, onların izinden gitme borcumuz var. Onlar bizim görmemiz için, uyanmamız için, anlamamız ve Kur’an hikmetinden hidayet nuru bulmamız için canlarını verdiler. Allah’a karşı, ölümden korkmama ve kulluk vazifelerini yerine getirerek hakikat yolunda yürüme borcumuz var. Hz. Hüseyin’in (r.a.) gönüldeki direnç gücünden bir zerreye kadar mirasımız olsun. Hz. İsmail’in (a.s.) teslimiyet sevgisinden, Hz. Hamza’nın (r.a.) cesaret gücünden, Hz. Yusuf’un (a.s.) imtihanlarına sabır etme gücünden, Hz. Ali’nin (k.v.) Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) yatağında yatıp uyuyacak kadar ihlâslı olmasından mirasımız olsun.
Kendimizi ebedîyete yöneltelim, şeref kazandırıcı tevhide ve Rabbimizin Cemâl ve Kemâl’ine yönlendirelim. Biz bu dünyaya ilahi aşkı yaşamak, mirâca erişmek, şehit olmak, kurbiyet Cennet'ine kavuşmak, Cennet'i kazanmak, ebedi hayatı kazanmak için geldik. Tehvide muhtaç olduğumuzu idrak etmek için, İslam’ın özüne ihtiyacımız olduğu için dünyaya geldik. Şehadet makamına erenlerden nasihat almak için, hayatımızı, hayatımızı Veren’e feda etmek için, doğduğumuz saflıkta ölebilmek için dünyaya geldik. Hakiki insan kimliğine kavuşmak, Kelime-i Şehadetin hakikatini yaşamak için dünyaya geldik. İlâhî emaneti taşıyabilmek için, ilâhî nuru kazanmak için, Allah için olmayan her sevgiyi kurban etmek için, Kalu-belâ’daki “Evet” ahdimizi yerine getirmek için, dünyaya geldik. Peygamber Efendimiz'i (s.a.v.) nurunu müşahede etmek adına bu dünyaya geldik. Bir ağızdan, cân-ü dilden, “Anam, babam, çocuğum, malım, mülküm ve canım sana fedâ olsun Yâ Resûlullah!” demek için bu dünyaya geldik. Muhammedî varlığı tatmak için bu dünyaya geldik. Allah’ın, Habibine olan aşkına katılmak için bu dünyaya geldik.
HAKİKATİN PEŞİNE DÜŞ
Hakikatin peşine düşmeliyiz. Kayıtsız-şartsız sevmeyi öğrenmeliyiz. Kayıp ve ölüm korkularından kurtulmalıyız. Verme sanatında uzmanlaşmalıyız. Yaşadığımız zaman seviyoruz. Sevdiğimiz zaman veriyoruz. Menfaat virüsüne bulaşmamalıyız – gözyaşı dökmeyi öğrenmeliyiz. Denizde olmayı öğrenmeliyiz. Yaklaşma sanatını öğrenmeliyiz. Kalpteki putları yıkmayı öğrenmeliyiz. Kalbi yumuşatmayı öğrenmeliyiz. Aşk mesleğinde uzmanlaşmalıyız. Sukünet sanatını öğrenmeliyiz. Hz. Mevlana; “Kelam kapısını kapat - gönül kapısını aç. Ay seni pencereden öpecektir”.
İlahi nur ve ilahi aşkı kazanmalıyız. İhtiyaç gözüyle bakmaya çalışmalıyız - şehvet ve açgözlülük gözüyle bakmamalıyız. Dini hazmetmeye çalışmalıyız - cevap aramayı bırakmalıyız. Kendimizle yüzleşmeliyiz – zulümden uzaklaşmalıyız. Kendimizi kaybetmemeliyiz – hayatını İslam’a vermeliyiz. Sahip çıkmalıyız – sahip olmamalıyız. Almamalıyız - alıcı olmalıyız. Tükenmemeliyiz – üretmeliyiz. Kibirli olmamalıyız - kurban olmalıyız. Takılmamalıyız, kaybolmalıyız. Mevlânâ şöyle buyurmaktadır: “Uyan da gör ey bir katre gibi olan! Kendiliğini tereddütsüz kurban et de bir katre karşılığında koca bir umman satın alasın!” Allah’dan almalıyız - halka geri vermeliyiz. Zaten kimin parasını kime veriyorsun? Büyüklerimiz herşey vermeden rahat edemezler. Biz ise, herşeyi almadan rahat edemiyoruz.
KÖKLÜ NİYETE İHTİYAÇ VAR
Bu dünyada sapasağlam, köklü bir niyete ihtiyacımız var. Niyet hayattır. İnfak bir keyfiyettir. Secde bir ilham kaynağıdır. Namaz gözümüzün nurudur. Gönül orucu zevktir. Sünnet-i Resulullah muhabbettir. Yüce Allah Teâlâ, bize hilkat hazinelerinin ebedî güzelliğini müşahede etmeye çağırır. Bizi hayranlığa, aşka, ilahî ilhama çağırır.
Tehvidin nuruna muhtaç olduğumuzun farkına varmalıyız. Kelime şehadetin hakikatini hayat tarzına dönüştürmeliyiz. Bize İslam’ın özünü yaşatan, tefekkür ve muhabbettir. İslam’ın özünü yaşatan, itaat, iman, teslimiyet, cihat, ibadet ve infak sevgisidir. İslam’ın özünü yaşatan, hayatımızda sürekli bir muhabbet savaşı içinde olmaktır, kendi benliğimizden kurtulmak, manevî hastalıklardan şifa bulmak, belâdan, cehaletten, gafletten, şuursuzluktan ve maddesel bağlantılardan kurtarmaktır. Bize İslam’ın özünü yaşatan, dört duvar arasına indirgenmiş hayattan kurtulmak ve ilahî âyetlerin hikmetini yaşamak için varlık çölüne dalmaktır.
Âlemlerin Rabbinin ve âlemlere rahmet olarak gönderilenin merhametine iltica etmenin zamanı geldi. Allah’ın ümmet-i Muhammed’e lûtfettiği sınırsız ihsanları fark etme zamanı geldi. Kuran’ı yaşayan birinin ayak izlerini takip etmenin zamanı geldi. Kelime-i Şehadetin hakikatini yaşamak zamanı geldi.
Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Sayı: 377, Temmuz 2017