Kendimi Nasıl Tanırım?

Kendimizi nasıl tanırız? İnsanın kendini tanıması nasıl mümkün olabilir? Hazret-i Mevlânâ’ya göre insanın kendini tanıyabilmesinin yolu.

“Nefsini / kendini tanıyan, Rabbini de tanır.” buyrulmuştur.

İNSAN KENDİNİ NASIL TANIYABİLİR?

Hazret-i Mevlânâ, bu gerçek ışığında insanın kendini tanıyabilmesi için, onun ahlâkî yapısına ayna tutarak şöyle buyurur:

“İnsan bir ormana benzer. Nasıl ki ormanda binlerce domuz, kurt, temiz ve pis huylu hayvan varsa, insanın iç dünyasında da her türlü güzellik ve çirkinlik vardır.

Ey sâlik!.. Mûsâ da Firavun da senin varlığında mevcuttur. Bu iki hasmı kendinde araman gerekir.”

Vahyin ışığında aydınlan ki sendeki Mûsâ, sendeki Fira­vun’a gâlip gelsin.”

İnsanın enfüsî âleminde / iç dünyasında derin bir şekilde yaşadığı tezatlar, âfâkî âlemde / dış dünyada da kendini gösterir. Bir taraftan îmânın kemâl ve huzuru içinde yaşayan gönül erleri, diğer taraftan da küfrün girdaplarında insanlığını kaybedenler, aynı toplumda hayâtiyetlerini devam ettirirler.

Bu iki uç nokta arasında, her seviye ve mizaçta insanın yer aldığı toplum hayatı da âdeta en mûnisinden en vahşîsine kadar her türlü hayvanın barındığı bir ormana benzer. Orada bulunan insanların kimi tilki gibi kurnaz, kimi sırtlan gibi yırtıcı, kimi karınca gibi muhteris bir mal biriktirici, kimi de yılan gibi zehirleyicidir. O ormandaki mahlûkâtın kimi okşayarak ısırır, kimi sülük gibi kan emer, kimi önden güler arkadan kuyu kazar.

Kendini mânevî bir terbiye ile nefsinin esâretinden kurtaramamış, dolayısıyla müsbet bir karakter inşâ edememiş bir insan da, çevresindeki sefih huyların tasallutu altında kalmış demektir.

Bu gerçekten hareketle diyebiliriz ki bir topluma kurbağa karakterli kimseler hâkim olursa, ortalık bataklığa döner. Yılan ve çıyan ruhlu insanlar hâkim olursa, bütün bir millet zehirlenir, terör ve anarşi başlar. Bunun aksine, şayet gül tabiatlı, merhamet ve şefkat sahibi gönül insanları hâkim olursa, bütün memleket bir gülistana döner; toplum, gerçek huzur ve saâdete kavuşur.

İslâm ahlâkının gâyesi de insanlığı her iki cihanda huzur ve saâdet içinde yaşatmaktan ibarettir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

BİR İNSANI TANIMANIN 3 YOLU

Bir İnsanı Tanımanın 3 Yolu

NEFSİ TANIMANIN YOLLARI

Nefsi Tanımanın Yolları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.