Kendimizi Bulduğumuz Hâl
Dua, yüksek bir bilinç halidir. Hakikatte neye muhtaç olduğumuzu bizden daha iyi bilen ve bunu vermeye istekli hem de muktedir olan birisinin varlığını kabul etme hali, Allah’a (c.c.) ne kadar muhtaç olduğumuzun en samimi şekilde itirafıdır. Dua eden kişi kibrini bir kenara atmış, gaflet uykusundan uyanmış demektir.
İktisat bilimi “İnsanın sınırsız ihtiyaçlarının, sınırlı kaynaklarla karşılanmasıdır.” Sınırsız ihtiyaçlarımızı sınırsız bir kaynaktan besleme şansımız da var. Dua, insanın sınırsız ihtiyaçlarını, hazinesi sınırsız olan Allah’a (c.c.) arz etmesi, ondan derdine derman dilemesidir ki aslında derman duanın kendisidir.
Hem sınırsız acizliğe hem de sınırsız ihtiyaçlara sahip olan insan için, Allah’ın (c.c.) sınırsız kudret ve cömertlik sahibi olduğunu bilmek çok önemli. Her şey zıddıyla bilindiğine göre, acizliğimizi bilerek onun kudretini, ihtiyaçlarımızı bilerek onun cömertliğini idrak edebiliriz, bu da en güzel dua ile olur.
Dua ederken Muhatabımızın kim olduğunun farkında mıyız? İstediklerimizi vermekle onun hazinesinin azalmayacağının, “zor” diye bir şeyin söz konusu olmadığının farkında mıyız? Onun için bir çiçeği vermek ne kadar kolaysa cenneti vermek de aynı derecede kolay, bir karıncayı yaratmakla, bütün insanları mahşer yerinde toplamak arasında bir fark yok.
Kanaat edilmeyecek bir yer varsa o da dua konusudur. Duanın, az şey istersem elde etme şansım daha yüksek olur diye bir mantığı yok. Hatta ne kadar çok istersek Allah’ın o kadar çok hoşuna gidecektir. Bu, “el-Mütekebbir (her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren), el-Kadir (istediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten)” gibi esmalarını idrak ettiğimizi gösterir.
Ne büyük bir lütufa mazhar olmuşuz da haberimiz yok. “İste” deniliyor, “Helal dairesindeki her şeyi isteyebilirsin, çekinme yeter ki benden iste.” İnsanlardan istedikçe bizden uzaklaşırlar, Allah’tan istedikçe o bize yaklaşır.
Sıkıntılı haller, güçsüz, aciz kaldığımız durumlar dua vaktinin geldiğini gösterir derler, o halde duanın vakti hiç geçmeyen bir vakit, nefes aldığımız her an. Eğer O izin vermezse aldığımız nefesi bile veremeyiz.
Hz Ali (r.a.) “Ben Allah’ı istediklerimin olmamasıyla bildim.” buyurmuştur. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) göz bebeği olan Hz Ali (r.a.) böyle söylemişse bize ne oluyor da bu kadar acele ediyoruz. Dua ettikten sonra isteklerimizin hemen olmaması ya da daha farklı bir şekilde olması da bize Allah’ı bildirmek için bir vesiledir. Hz Ali (r.a.) bu sözle neyi kastetmiş olabilir? Şöyle ki eğer her istediğimi elde etseydim, sonucu kendimden ya da sebeplerin bir araya gelmesinden zannederdim. O zaman sebepleri Yaratan’a değil, sebeplerin kendisine sarılırdım, bu da büyük bir yanlış olurdu. Oysa O izin vermezse bütün sebepler bir araya gelse, bütün mahlukat bir iş için çalışsa bir sonuç meydana gelmez, ama O bir şeyin olmasını istedi mi bütün mahlukat bir araya gelse engel olmaya çalışsa olacak olanın önüne geçemez.
Ya Rabbi, derdim sensin, dermanım sensin. Ya Rabbi, senden başka kimimiz var, senin kapından başka gidecek yer mi var? Rahmet kapın hiç kapanmaz. “Buyur kulum” dersin, “Amin” deriz. Sen “kulum” dersin biz “Ya Rab” deriz. Sana karşı geliriz yine de sana geliriz.
Her şeyin ötesinde dua, Sevgili ile hasbihal etmenin bir bahanesi, en çok kendimiz olduğumuz, kendimizi bulduğumuz hâlimizdir.
Altınoluk Dergisi, F. Dilek Çevikoğlu, 2013 - Aralık, Sayı: 334, Sayfa: 021
YORUMLAR