Kendini Bilen Üç Zümre
Kelâm-ı kibarda buyrulduğuna göre kendini bilenler üç zümre olarak ifade edilir.
Mahlûkât arasında en mükerrem bir şekilde yaratılan insana, saygı ve tâzimle yaklaşmak îcâb eder. Zira onun kalbi, nazargâh-ı ilâhîdir. Bu itibarla insana yapılacak hizmetlerde hassas davranmak, hizmetin semeresi ve ecri bakımından son derece mühimdir.
Hizmeti kaba ve kırıcı bir üslûb ile îfâ etmek, sahibine ecir kazandırmayacağı gibi, aksine onun günâha girmesine bile sebep olabilir. Çünkü kırılan gönlü yapmak, maddî bir şeyin tamirine benzemez.
Bir kelâm-ı kibarda şöyle buyrulur:
KENDİNİ BİLENLER
Kendini bilenler şu üç zümredir:
1) İlâhî kudret akışlarının şi’riyetine meftûn olarak hiçliğini idrâk eden ve bu sebeple rüzgârı bile incitmekten sakınanlar.
2) İsim ve sıfatlarını söylemekten bile hayâ edecek kadar mahviyet sahibi olanlar.
3) İbâdullâh’ı istihkar etmeyip, yani Allâh’ın kullarını hor ve hakir görmeyip, bilâkis engin bir tevâzû içerisinde türâbîleşerek mahlûkâta Hakk’ın şefkat ve merhamet nazarıyla bakanlar.
Hizmetlerde muhâtabı iyi tanımak, en az hizmet kadar ehemmiyetlidir. Zira isâbetli hizmet, ancak bu sâyede mümkün olabilir. Meselâ vaktiyle zenginken sonradan muhtaç duruma düşüp hâlini arz etmekten hayâ eden bir kimseye yapılacak yardım ve hizmetin şekliyle, ihtiyaçlarını rahatça söylemeye alışagelmiş kimselere yapılacak muâmele aynı değildir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları