Kendinizi ve Ailenizi Ateşten Koruyun
Kendimiz ve ailemize yapabileceğimiz en büyük iyilik nedir? Çocuklarımıza ebedi bir servet nasıl kazandırırız? İşte cevabı...
İslâm’ın doğuşu nasıl ki çilesiz olmamışsa, kıyâmetin küçük, hattâ orta alâmetlerinin zuhûr ettiği bu âhir zaman hengâmında da sahâbe-i kirâmın fedakârlıklarını hatırlayıp onlar gibi Allah yolundaki gayretlerimizi artırmalıyız. Bu yolda başımıza gelebilecek ezâ ve cefâları, nefsimizin terbiye ve tezkiyesine vesîle bilmeliyiz. Sâlih amellerimizi artırmalı, bereketli bir hizmet ömrü yaşamalı, kendimizi devrin akışından mes’ul görmeliyiz. Bilhassa yavrularımızı zamanın fitne-fesâdından korumaya titizlik göstermeliyiz ki hem kendimiz hem de nesillerimiz selâmete kavuşsun. Zira âyet-i kerîmede buyrulur:
“Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun!..” (et-Tahrîm, 6)
Mâl, mülk ve evlât, Hak yolunda sarf edildiğinde birer “zînet” olurken, hevâ ve heves uğrunda şuursuzca kullanıldığında “fitne” hâline gelivermektedir.
Bir mü’minin en yakın mîrasçıları kendi evlâtlarıdır. Onlara bırakılacak hakîkî mîrâs ise ebediyet zenginliğidir. Yavrularımıza fânî varlık ve lezzetleri değil; eskimeyen, solmayan ve tükenmeyen bir saâdeti mîras bırakmamız gerekir. O da, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bize emânet olarak bıraktığı Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’dir. Bu mukaddes mîrâsın evlâtlarımıza intikâlinde gösterilecek îtinâ büyük bir sadaka-yı câriye olurken, bunun ihmâli ise, her anne-baba için büyük bir âhiret felâketidir.
Kaynak: osmannuritopbas.com