Kendisi İçin Ayet Nazil Olan Sahabi

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin, hakkında “Allah’ın kullarından öyle bir kişi vardır ki o Allah’a yemin etse mutlak Allah onun yeminini yerine getirir” diye buyurdukları seçkin sahabi.

Enes bin Mâlik radıyallahu anh buyurmuştur ki: Amcam Enes bin Nadr radıyallahu anh, Bedir harbine iştirak edememişti. Uzakta bulunmuştu. Bu yüzden ‘Ya Rasulallah! Müşriklerle muharebe ettiğin ilk gazada bulunamadım. Eğer beni, müşriklerle harp meydanında, hazır bulundurursa oynayacağım kahramanlık oyunlarını Allah muhakkak herkese gösterecektir’ demişti.

CENNETİN KOKUSUNU UHUD’DA BULUYORUM

Uhud Harbi hulûl edip de Müslümanlar münhezim (bozgunluğa uğramış) olunca İbni Nadr “Ya Rab! Şunların (yani Müslümanların) irtikab ettikleri bozgunluktan dolayı sana itizâr ederim. Şunların (yani müşriklerin de) Rasûlullah’a karşı irtikab ettikleri cinayetten sana iltica ederim.” dedi. Sonra müşriklere doğru ilerledi. Bu sırada İbni Nadr’a Sa’d İbni Muaz radıyallahu anh rast geldi. Sa’d’a dedi ki “Ey Sa’d İbni Muaz! Cennet istiyorum ve Allah’a yemin olsun ki ben cennetin kokusunu Uhud’da buluyorum”

KAHRAMANLIĞINI TASVİRE MUKTEDİR DEĞİLİM

Sa’d bin Muaz radıyallahu anh, İbni Nadr’in kahramanlık menkıbelerini hulasa ederek, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e “Ya Rasulallah! İbni Nadr düşmanlarına karşı öyle cihad etti ki ben onun gösterdiği harikaları, tasvire muktedir değilim.” dedi. Enes bin Malik radıyallahu anh, Sa’d İbni Muaz radıyallahu anh’ı teyid ederek demiştir ki “Biz İbni Nadr’ı şehit olarak bulduğumuzda, onun bedeninde, kılıç darbesi, mızrak vurması ve ok ile musab olarak seksen şu kadar yara bulduk. Müşrikler bu mücahide müsle yani burnunu, kulaklarını, ve sair azasını birer birer kesmek sûretiyle, o kadar işkence etmişler idi ki bu aziz şehidi hiç kimse tanıyamadı da yalnız kızkardeşi olan halam, parmaklarının ucu ile tanıyabildi.

KENDİSİ İÇİN AYET NAZİL OLAN SAHABİ

Enes bin Mâlik radıyallahu anh demiştir ki “Zannedersem şu ayet-i kerime Enes bin Nadr ile benzerleri hakkında nazil olmuştur: ‘Mü’minlerden bir kısım erler vardır ki onlar Allah’a verdikleri ahde bağlı kaldılar. Onların kimi şehit olarak ahdini ödedi kimi de ödemeyi bekliyor ve onlar ahidlerini hiçbir sûrette değiştirmediler” (Ahzab Sûresi, 23)

ALLAH ONUN YEMİNİNİ YERİNE GETİRİR

Yine Enes bin Mâlik radıyallahu anh demiştir ki “İbni Nadr’ın kız kardeşi Rubeyyi adı ile anılır. Bir kerre bir kadının ön dişlerini kırmıştı da onlar diyetini istemişti. İbni Nadr da affını istemişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kısas emretmişti. Bunun üzerine Enes bin Nadr radıyallahu anh dedi ki “Yâ Rasulallah! Seni hak ile müeyyed bir peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki Allah’ın inayetini umarak derim ki Rubeyyi’nin dişi kırılmaz.”

Hakikaten davacılar sonunda diyete razı olup kısası bıraktılar. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah’ın kullarından öyle bir kişi vardır ki o Allah’a yemin etse mutlak Allah onun yeminini yerine getirir” buyurdu. (Tecrid-i Sarih Terc. 8/279)

O ÖLDÜKTEN SONRA SİZ HAYATI NE YAPACAKSINIZ

Enes bin Nadr el Hazrecî el Ensarî radıyallahu anh, Enes bin Mâlik radıyallahu anh’ın amcalarıdır. Mervîdir ki Enes bin Nadr Bedir’de bulunamadı da Uhud’da bulundu. İblis “Muhammed öldü” diye bağırınca Enes bin Nadr yanındaki birkaç nefer ile Ömer radıyallahu anh’e uğrayıp dedi ki “Burada ne donup kaldınız?” Onlar dediler ki “Rasûlullah öldürülmüş.” Enes bin Nadr “Peki Rasûlullah öldükten sonra, siz hayatı ne yapacaksınız? Kalkın Rasûlullah ne için öldü ise siz de onun için ölün!” dedi ve cevelân edip harbe girişti. Şehid olarak bulunduğunda, vücudunda seksen şu kadar yara vardı.(Ruhu’l Beyan, 1/104)

Kaynak: Sadık Dana, İslam Kahramanları 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SAHABENİN PEYGAMBER SEVGİSİNE ÖRNEKLER

Sahabenin Peygamber Sevgisine Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.