Kevser Havuzu Nasıl Bir Yerdir?

SORULARLA İSLAM

Kevser havuzu nasıl bir yerdir? Abdullah Sert Hocaefendi, Şifa-i Şerif eserinden Kevser Havuzu ile ilgili hadisleri okuyor...

KEVSER HAVUZU NASIL BİR YERDİR?

Havuz hadisini ashâb-ı kirâmdan elli beş kişi rivâyet etmiştir. Kādî İyâz burada onlardan yirmi yedisinin adını vermiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Kevser Havuzu’nu şöyle anlatmıştır:

Abdullah ibni Amr ibni Âs radıyallahu anhümâdan rivâyet edildiğine göre, Fahr-i Cihan sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Havuzun büyüklüğü bir aylık yoldur. Dört kenarı birbirine eşittir. Suyu gümüşten beyaz; kokusu miskten güzeldir. Havuzun etrafındaki bardaklar gökyüzündeki yıldızlar kadar çok ve parlaktır. Ondan içen bir daha hiç susuzluk duymayacak.” (Buhârî, Rikãk 53, nr. 6579; Müslim, Fezâil 27, nr. 2292.)

Havuz hadisinin bir benzerini Ebû Zer el-Gıfârî radıyallahu anh da rivâyet etmiş, orada bu hadisten farklı olarak Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:

“Havuzumun uzunluğu Uman ile Eyle arası kadardır. Cennetten çıkan iki oluk dolusu su, oraya gürül gürül akar.” (Müslim, Fezâil 36, nr. 2300.)

Sevbân radıyallahu anhdan da benzeri bir hadis rivâyet edilmiş olup bu hadise göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz: “Bu olukların biri altından, diğeri gümüştendir.” buyurmuştur.” (Müslim, Fezâil 37, nr. 2301)

Sahâbeden Hârise bin Vehb’in rivâyet ettiği hadise göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, havuzunun büyüklüğünün, “Medine ile Yemen’deki Sana şehri arası kadar” (Buhârî, Rikãk 53, nr. 6591) olduğunu, Enes ibni Mâlik’in rivâyetine göre “Eyle ile Sana arası kadar” (Buhârî, Rikãk 53, nr. 6580; Müslim, Fezâil 39, nr. 2303.) olduğunu, Abdullah ibni Ömer’in rivâyetine göre de “Kûfe ile Hacerülesved arası kadar” (Tirmizî, Kıyâmet 15, nr. 2445 (muallak olarak). Abdullah ibni Ömer’in rivâyetine göre Resûl-i Ekrem, havuzunun büyüklüğünü belirtmek üzere: “Cerbâ ile Ezruh arası kadardır.” buyurmuştur: Buhârî, Rikãk 53, nr. 6577; Müslim, Fezâil 34, nr. 2299) olduğunu belirtmiştir.

Havuz hadisini ashâb-ı kirâmdan Enes ibni Mâlik, Câbir ibni Abdillah, Semüre bin Cündeb, Abdullah ibni Ömer, Ukbe bin Âmir, Hârise bin Vehb el-Huzâî, Müstevrid ibni Şeddâd, Ebû Berze el-Eslemî, Huzeyfe İbnü’l-Yemân, Ebû Ümâme el-Bâhilî, Zeyd ibni Erkam, Abdullah ibni Mes’ûd, Abdullah ibni Zeyd, Sehl ibni Sa’d, Süveyd bin Cebele, Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, İbni Büreyde, Ebû Saîd el-Hudrî, Abdullah es-Sunâbihî, Ebû Hüreyre, Berâ bin Âzib, Cündeb ibni Abdillah el-Becelî, radıyallahu anh Hz. Ebûbekir’in iki kızı Hz. Âişe ve Esmâ, Ebû Bekre, Kays kızı Havle radıyallahu anha ve daha başkaları rivâyet etmiştir. Allah hepsinden râzı olsun.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Kevser Havuzu’nu şöyle anlatmıştır:

“Cennette dolaşırken, etrafında inciden yapılmış evlerle çevrili Kevser Irmağı’nı gördüm ve onun hakkında bilgi istedim. Cebrâil bana: “O, Rabbinin sana verdiği ırmaktır.” dedi. İçine elimi soktum, toprağı burcu burcu kokuyordu; içindeki çakıl taşları da incidendi. Kevser Havuzu’nun hem boyu hem eni birer aylık yol kadardır. Cennetten çıkan bir su; biri altın, diğeri gümüş iki oluktan, bu havuzun içine gürül gürül akar. Suyu sütten beyaz, kokusu mis kokusundan güzel, kardan soğuk, baldan tatlıdır. Orada, gökyüzündeki yıldızlar kadar bardak vardır. Ben havuz başına sizden önce varacağım ve orada ümmetimi bekleyeceğim. Havuz başına benden sonra gelenler onun suyundan içecek ve bir daha susuzluk çekmeyecektir.” (Buhârî, Tefsîr 108/1, nr. 4964-65, Rikãk 53, nr. 6579; Müslim, Fezâil 25-45, nr. 2289-2305; Ahmed ibni Hanbel, Müsned, III, 115, 191, 207, 231, 232, 289.)

Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kabristana geldi ve: “Selâm size ey mü’minler diyarı! İnşallah bizde size katılacağız. Kardeşlerimizi görmemizi çok isterdim.” dedi. Ashâb-ı kirâm:

“Biz senin kardeşlerin değil miyiz, yâ Resûlallah?” dediler. Resûl-i Ekrem:

“Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır.” buyurdular. Bunun üzerine ashâb:

“Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, ey Allah’ın Resûlü?” dediler. Peygamber Efendimiz:

“Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı?” diye sordu. Sahâbe:

“Evet, tanır, ey Allah’ın Resûlü.” dediler. Resûl-i Kibriyâ:

“İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri nûrlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben havuzun başına onlar[1]dan önce varacağım.” buyurdular. (Müslim, Tahâret 39, nr. 249; İbni Mâce, Zühd 36. nr. 4306.)

Bir başka hadisinde de şöyle buyurdu:

“Ben, âhirete sizden önce gideceğim ve sizin için hazırlık yapacağım; sizin Allah yolundaki hizmetlerinize şâhitlik edeceğim. Buluşma yerimiz Kevser Havuzu’nun yanıdır. Ben, şu bulunduğum yerden Kevser Havuzu’nu görmekteyim. Ben, sizin Allah’a şirk koşmanızdan korkmuyorum. Ama dünya hırsıyla birbirinizle didişip çekişmenizden korkuyorum.” (Buhârî, Megãzî 17, nr. 4042; Müslim, Fezâil 31, nr. 2296.)

Kaynak: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif