Kibirden Nasıl Kurtulunur?
Kibirden nasıl kurtulunur? Kibirden kurtulmak için neler yapmalıyız? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi anlatıyor. İşte kibrin tedavisi için iki ilaç...
Kibrin ilacı tevazu ve hiçliktir.
Peygamber Efendimiz’in torunu Hazret-i Hasan’ın Kâbe’yi tavâf edip Makâm-ı İbrâhim’de iki rekât namaz kıldıktan sonra içli içli tekrarladığı şu yakarışı, kulluk edebine dâir ne güzel bir misaldir:
“Yâ Rabbî! Sen’in küçük ve zayıf kulun kapına geldi. Allâh’ım! Âciz hizmetçin kapına geldi. Yâ Rabbî! Dilencin kapına geldi, Sen’in yoksulun kapına geldi!..”
Bu yanık ilticânın ardından oradan ayrılan Hazret-i Hasan yolda bir ekmek parçasıyla karınlarını doyurmaya çalışan yoksul insanlara rastlar. Selâm verir. Onlar da Hazret-i Hasan’ı mütevâzı yemeklerine dâvet ederler. Peygamber torunu Hazret-i Hasan o yoksullarla birlikte oturur ve:
“–Bu ekmeğin sadaka olmadığını bilseydim sizinle birlikte yerdim.” buyurur. Ardından da:
“–Haydi kalkın, bizim eve gidelim!” der. O yoksulların karnını bir güzel doyurduktan sonra onlara elbiseler giydirir, ceplerine de bir miktar para koyup uğurlar.” (Ebşîhî, el-Müstatraf, Beyrut 1986, I, 31)
GERÇEK TEVÂZÛ HÂLİ
İşte gerçek bir tevâzû hâli, mü’mini Rabbine ve O’nun yarattıklarına karşı böyle bir duygu derinliği içinde yaşatan, yüksek bir kulluk edebidir. Bu edebi, şahsiyetlerine güzelce nakşedebilenler, her hâl ve hareketlerinde ölçülü ve dikkatli olurlar. Oturuşlarında, kalkışlarında, giyim-kuşamlarında, konuşmalarında, sükûtlarında, duruşlarında, yürüyüşlerinde, velhâsıl her hâllerinde bu edebin tezâhürü içinde bulunurlar.
Cenâb-ı Hak buyurur:
“Rahmân’ın (rahmetinin tecellî ettiği has) kullar onlardır ki, yeryüzünde vakar ve tevâzû ile yürürler...” (el-Furkan, 63)
“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (el-İsrâ, 37)
“Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez.” (Lokmân, 18)
TASAVVUFTA HİÇLİK MAKAMI
Tasavvufta her şey, “hiçlik” hâlini idrâk ettikten sonra başlar.
Ebûʼl-Hasan Harakānî Hazretleri buyurur:
“Yüce mertebelere ulaşan Hak dostları, ihlâsla yaptıkları amelleri yanında, nefislerini de tezkiye ettikleri için yükseliyorlar.”[1]
“Nasıl ki namaz ve oruç farzdır, îfâsı mecbûrîdir, aynı şekilde gönülden, kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zarurîdir.”[2]
Hakîkaten bütün Allah dostlarını zirveleştiren sır; bu tevâzû, hiçlik ve yokluk hâlidir. Bunun içindir ki ârif zâtlar; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaradan!” buyurmuşlardır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 1, Erkam Yayınları
YORUMLAR