Kıbleye Karşı Yatmak ve Ayak Uzatmak Caiz mi?

Yatarken ayakları kıble yönüne uzatmak caiz midir? Kıbleye doğru yatmak veya ayakları uzatmak doğru mudur? Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım cevaplıyor.

KIBLE’YE HÜRMET İLE İLGİLİ HADİSLER

Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Her şeyin şerefli bir tarafı vardır; meclislerin en şerefli yeri ise Kıble istikâmetine bakan kısmıdır.” (Taberâni, Kebîr, X, 320/10781)

Yine Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Her kim bizim şu kıldığımız namazı kılar, Kıble’mize yönelir, kestiğimizi yerse; Allâh’ın ve Rasûlü’nün ahd ü emânını hak eden Müslüman işte odur. Artık Allâh’a (ve Rasûlü’ne) karşı (öyle olan bir kimsenin) ahd ü emânına hiyânet etmeyiniz.” (Buhârî, Salât, 28)

Abdullâh ibn-i Ömer (r.a.) umûmiyetle yönünü Kıble’ye dönerek otururdu. (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 1137)

Hz. Enes’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.) Mescid’in Kıble duvarında bir tükürük gördü. Buna pek üzüldüğü yüzünden belli oldu. Hemen kalkıp onu eline aldığı bir çakıl taşıyla kazıdı. Sonra da şunları söyledi:

“İnsan namaza durduğu zaman Rabbine yönelmiş olur. Rabbi ise kendisiyle Kıble arasındadır. O halde hiçbiriniz Kıble’ye karşı tükürmesin. Mecbur kalınca (cami dışında iken) sol tarafına veya ayağının altına tükürsün.” Sonra cübbesinin bir ucunu tuttu, içine tükürüp kumaşı katladı “Veya böyle yapsın” buyurdu. (Buhârî, Salât 34-36, 39, Ezân 94, el-Amel fi’s-salât 12, Edeb 75; Müslim, Mesâcid 50-53, Zühd 74.)

Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) naklediyor:

“Rasûlullah buyurdular:

«Biriniz, tuvalete girdiğinde Kıble’ye ne önünü dönsün ne de arkasını! (Medîne’nin) doğusuna veya batısına doğru dönünüz!»” (Buhârî, Vudû, 11)

“Doğuya veya batıya dönünüz!” emri Medîne-i Tâhire için geçerlidir. Yoksa her bölgeye göre Kıble’ye tâzimen hangi tarafa dönmek gerekiyorsa oraya yönelmek gerekir. Bu hassâsiyet, Kıble’ye ve Kâbe’ye hürmet maksadıyla gösterilmektedir.

İslam ve İhsan

KIBLENİN MESCİD-İ AKSA’DAN KABE’YE ÇEVRİLMESİ

Kıblenin Mescid-i Aksa’dan Kabe’ye Çevrilmesi

KIBLE MESCİD-İ AKSA’DAN KABE’YE NEDEN DÖNDÜ? - KIBLENİN DEĞİŞMESİ

Kıble Mescid-i Aksa’dan Kabe’ye Neden Döndü? - Kıblenin Değişmesi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.