Kibrin Verdiği Zararlar
Hazan mevsiminde yapraklarını tek tek döken bir ağaç gibi, şu fânî dünya hayatında günlerini çarçabuk tüketmekte olan bir kula yakışan en güzel haslet, tevâzûdur, haddini bilmektir.
Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede şöyle buyurur:
“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzû ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selâm!» derler (geçerler).” (el-Furkān, 63)
Nitekim bir kul, Allah için tevâzû gösterdiği zaman, Allah Teâlâ onun hikmetini artırır ve onu yükseltir. Kim de kusur ve noksanlarının farkında olmaz, bilgisizliğini kabul etmez ve daha da mühimi Allâh’ın sonsuz kudreti karşısında bir “hiç” olduğunu itiraf etmezse, kendisinde bir kıymet ve kudret vehmetmiş olur. Bu vehme kapılarak kendini beğenen bir insanın da tevâzûdan aslâ nasîbi yoktur.
İBLİS “BEN” DEDİ, KAHROLDU GİTTİ
Zira o kimse bu hareketiyle Cenâb-ı Hakk’ın “Kibriyâ/büyüklük, azamet” sıfatına ortak olmaya kalkışır. Lâkin “Kibriyâ” sıfatının ortaklığa aslâ tahammülü yoktur. Nitekim İblis, büyüklük taslayarak “ben” dedi, kahroldu gitti. Birçok mânevî meziyetleri olan Bel’am bin Baûra da benliğin pençesinde perişan oldu. Yine Kârûn, Allâh’ın lûtf u keremiyle ihsan ettiği nîmetleri kendine izâfe ederek, “Ben kazandım” dedi. O da dayanıp güvendiği bütün servetiyle yerin dibine gömüldü.
Peygamber Efendimiz, Cenâb-ı Hakk’ın tevâzû hususundaki bir emrini şöyle bildirmiştir:
“Allah Teâlâ bana: «O kadar mütevâzı olun ki, kimse kimseye böbürlenmesin; kimse kimseye zulmetmesin!» diye bildirdi.” (Müslim, Cennet, 64)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları