Kimler Allah Dostu Olamaz?
Kimler Allah (c.c) dostu olamaz? Kişiyi Allah'tan (c.c) uzaklaştıran, Allah'ın (c.c) dostluğundan eden üç huy nedir?
Cömertlik, hidâyet ve Hakk’a dost olma yolunun birinci ve zarûrî şartıdır. Cimrilik ise, bu mânevî nimetlerden mahrumiyet sebebidir. Hazret-i Mevlânâ; bu hakikati şöyle anlatır:
“(Ey Rabbim!) Göklere mîrâc için kullarının önüne koyduğun gizli merdivenden cimriler, hasis ve gafil kişiler faydalanamaz.
Ancak emin kişilere, sâlih ve cömert kişilere mîrac merdivenini gösterirsin ki, ruhlar kervanı oradan çıkarak Sen’in göklerine doğru yükselsinler.” (Dîvân-ı Kebîr) Nitekim ârif zâtlar şöyle îkāz etmişlerdir:
“Şu üç kişi; Allah dostu olamaz:
- Kibirli,
- Cimri ve
- Ahmak.”
Hazret-i Mevlânâ, gönül dünyasından bu çirkin sıfatları bertaraf edebilenlerin nâil olacakları mânevî kıvâmı şöyle tarif eder:
“Gönül bahçesine girersen, hoş kokular elde edersin; göklere kanat açarsın da, melekler gibi ay yüzlü olur, nurlar saçarsın!
Aşk, seni kandildeki yağ gibi yaksa yandırsa, ne mutlu sana! O yanışla, etrafındakilere yararlı olursun; karanlıkları aydınlatırsın!
Sen, her eve pencere olursun; yani, Hak yoluna düşmüş kişilerin gönüllerine senden nur doğar! Her bağ, seninle gül bahçesine döner, senlikten benlikten kurtulur. Kendi varlığını yok edersen, sen benimle olmaksızın ben olursun!”
"Sen çıkınca aradan,
Kalır seni Yaradan!
sırrına mazhar olursun."
“Gerçek aydınlığa kavuştuğun için, artık, aydınlık istemezsin! Kendinle hiç ilgilenmezsin; padişah gibi, fakirleri, kimsesizleri yedirip içirirsin! Yani, mânâ yoksullarını nûrunla aydınlatırsın! Etrafa mânevî nurlar saçtığın hâlde, kendin ay gibi, bulutlar arkasına gizlenirsin, karanlıklar ararsın! (Hiçliği yaşarsın, mütevâzı olursun.)
Can istemezsin, can bağışlarsın; her derde derman olursun! Sen, kendinden geçtiğin için, kendi yarana merhem aramazsın da, başkalarının yaralarına merhem olursun!” (Dîvân-ı Kebîr)
Hazret-i Mevlânâ’nın tarif ettiği bu seviyenin en zirve temsili, Rasûlullah Efendimiz’in hayatında temâşâ edilir. Fahr-i Kâinât Efendimiz’in hâne-i saâdetlerine ganîmetler ve hediyeler gelirdi. O mübârek hânelerde ise üç gün üst üste buğday ekmeği piştiği ve ondan yenip doyulduğu görülmezdi. Çünkü Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, açları doyurmakla doyuyordu. Muhtaçlara ikrâm etmek, O’na açlığını unutturuyordu.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Nisan, Sayı: 183