Kimler Lider Olamaz?

İnsanın varlığına, fikirlerine, kabiliyet ve becerilerine saygı göstermek, onu geliştirmenin temelidir. Bu bakımdan geliştiren liderlikte hiçbir insan küçük görülmez.

İnsanı bir metâ olarak kabul edip onu âdetâ iliğine kadar sömürülüp istifade edilecek önemli bir kaynak gören materyalist felsefe, üzülerek ifade edelim ki bugün “İnsan Kaynakları” adını verdiği şirket içi departmanlarda “insana saygı” mefhumunu bile, maddi bir üretimin gereği olarak planlamaktadır. Bu itibarla adı “insana saygı” bile olsa, arka plandaki “niyet” farklı olduğundan, yöneticilerin personele yönelik saygı ifadeleri, çoğu zaman yüzeysel bir davranış kalıbından ibaret kalmaktadır. Bu ise samimi insan ilişkilerinin kurulmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Zira kökü kalbe dayanmayan davranış şekilleri, kısa sürede sahibini ele vermekte ve sonuçta kendisine karşı sevgi yerine nefret oluşturmaktadır.

GELİŞTİREN VE ÖZGÜRLEŞTİREN LİDERLİK ANLAYIŞI

“Geliştiren ve Özgürleştiren Liderlik” anlayışının temelini, insana bakış paradigması oluşturur. “Ben” merkezli liderlikte, yönetilen insanların konumu, hizmetkârlık iken, “Hizmetkâr Liderlik” anlayışında diğer insanlar, sevgi, saygı ve hizmete layık Allah’ın şerefli varlıklarıdır. İnsana değer vermeyen liderler, hiçbir zaman “Geliştiren ve Özgürleştiren Lider” olamazlar.

LİDER NASIL YETİŞTİRİLİR?

Kabiliyetlerin inkişafı, yeni yeteneklerin ortaya çıkması ve nihayet üretici ve özgüven sahibi yeni liderlerin yetişmesi, ancak insana saygı gösteren bir liderlikle mümkün olabilir.

İnsanın varlığına, fikirlerine, kabiliyet ve becerilerine saygı göstermek, onu geliştirmenin temelidir. Bu bakımdan geliştiren liderlikte hiçbir insan küçük görülmez. Kimseye “adam olmaz” nazarıyla bakılmaz. Rabbânî terbiye mektebinde uygulanan liderlik eğitiminde de insanların zâhiri görünüm ve konumlarından ziyade, özlerindeki insâniyet cevherine bakılması tavsiye edilmiştir. Nitekim Mekke’nin ileri gelenlerini, âmâ olan Abdullah b. Ümm-i Mektûm’a tercih eden Allah'ın Resûlüne hemen uyarı gelmiştir. Şöyle ki:

Bir gün Allah'ın Resûlü, Mekke’nin ileri gelenlerine İslâm’ı tebliğ ediyor ve onları ikna edebilmek için oldukça gayret sarfediyordu. Tam bu sırada âmâ olan Hz. İbn Mektûm gelerek, Resûlullah’tan İslam hakkında kendisine bir şeyler öğretmesini istedi. Resûlullah ise böyle bir anda onun gelmesinden pek hoşlanmayıp yüzünü diğer tarafa çevirmişti. İşte bu hadise üzerine şu âyetler nazil olmuştu:

“Kendisine o âmâ geldi diye yüzünü ekşitti ve geri döndü. Ne bilirsin belki de o temizlenip arınacaktı. Yahut öğüt alacaktı da bu öğüt ona fayda verecekti. Ama sen öğütten kendisini müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun. Oysa ki (kendini müstağni gören o kimsenin) temizlenip arınmasından sen sorumlu değilsin. Allah’tan korkup sana koşarak gelen kimseye ise aldırmıyorsun. Böyle bir şey asla doğru olamaz. Çünkü o Kur’an bir öğüttür ve dileyen kimse o öğüdü alır”. (Abese Sûresi, 1-12)

BÜYÜK GÜNAH

Geliştiren ve özgürleştiren liderlik, kürke değil, kürkün içine bakma becerisidir. Kendisi cevher olana kürk bulmak kolaydır; fakat kürkün içini doldurmak hiç de kolay değildir. Bu inceliğin farkında olanlar, kişinin zâtını değil, görüşünü ya da davranışını değerlendirme konusu yaparlar. Beğenilmeyen kişi değil, görüşü ya da davranışıdır. Şahsiyeti küçük görmek, bir liderlik ayıbıdır ve affı zordur. İşte bu sebepledir ki Allah’ın zâtına karşı işlenen şirk (ortak koşma) günahı affedilmediği halde, diğer günahlar affedilebilmektedir. İnce düşünülürse, bu ilâhî ölçüde insanın zatını küçük görmenin ne büyük bir günah olduğu da hemen fark edilebilecektir. Nitekim bir hadis-i şerifte “İnsana günah olarak Müslüman kardeşini küçük görmesi yeter”  buyrulmuştur.

İNSANA SAYGININ EN GÜZEL İFADESİ

İstişâre ve iknaya önem vermek, insana saygının en güzel bir ifadesidir. Yöneticilik ve liderlik, birçok aklı bir araya getirerek daha külli bir akla ulaşabilme becerisidir. İknaya dayanmayan yönetim, çoğu zaman bir zorbalıktır. Yönetimde böyle bir üslup, çalışanları samimiyetten uzaklaştırıp ikiyüzlü insanlar haline dönüştürür. İstişare, insana ve görüşlerine değer vermenin diğer bir ifadeyle onu adam yerine koymanın en önemli işâretidir. Adam yerine konulmayan bir kimseyi geliştirmek hayaldir. İstişare, kendi fikrini başkalarına kabul ettirme ya da onların onayını alma değil, hakikati bulma arayışıdır. Samimi olmayan istişarelerde, insanlar hiçbir zaman gerçek görüş ve düşüncelerini açıklamak istemezler. Böyle bir liderliğin gölgesinde de gelişemezler.

Esasen “Geliştiren ve Özgürleştiren Liderlik”, insana hâkim olmak değil, belki yapılacak işlerde onu, gönlü ve imkânlarıyla birlikte, yanına alma sanatıdır. Zira hâkimiyet duygusunda, yönetilenleri (şuur altında) küçük görme, onları mal ve eşya statüsünde değerlendirme yargısı yatmaktadır.

İnsanı sevmeyen onu yönetmeye kalkarsa zulme sapar ve neticede hem kendisini hem de ilgilendiği kimseleri küçültüp yok eder. Cihanşümul bir gerçektir ki: “İnsan ya sevdiği işi yapmalı, ya da yaptığı işi sevmelidir.” Başarı ya da başarısızlık buna bağlıdır. Zira içinde gönül olmayan bir işin başarı şansı yoktur. Nitekim “Gönülsüz pişirilen aş, ya karın ağrıtır ya baş”  denilmiştir.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Şahsiyet Dili ve Geliştiren Liderlik, Erkam Yayınları

ŞAHSİYET DİLİ VE GELİŞTİREN LİDERLİK

https://www.islamveihsan.com/sahsiyet-dili-ve-gelistiren-liderlik.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.