Kimler Şehittir?

Şehit kimdir? Kimler şehittir? Allah katında sadece harplerde, düşmana karşı savaşıp ölenler mi şehittir? Yoksa başka kimseler de şehit sayılır mı?

Allah Teâlâ’nın bir ism-i şerîfi de; “Her şeye şâhit olan, her hâlin zâhirine ve bâtınına vâkıf, gözetleyen ve bilen mânâlarına” gelen “eş-Şehîd”dir. Bu sıfat-ı ilâhî, Nisâ sûresinin 33. âyetinde:

“Şüphesiz Allah, her şey üzerinde şâhittir.” şeklinde bildirilirken, Mücâdele sûresinin 6. âyetinde:

“...Allah onların yaptıklarını bir bir saymıştır. Oysa onlar, unutmuşlardı. Hâlbuki Allah her şeye şâhittir.” şeklinde zikredilmektedir.

ŞEHİT KİMDİR?

“Şehît” kelimesinin bir diğer mânâsı ise; Âlemlerin Rabbi’nin yeryüzündeki vekîli/ nâibi olan kulların, Allâh’ın hak ve adâletini muhafaza edip hâkim kılmak için şâhit olması ve bu uğurda canını feda etmesi demektir. Tevbe sûresi, 111. âyet-i kerimesinde:

“Allah, kendi yolunda çalışan/çarpışan ve çarpışırken öldürülen mü’minlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıştır…” buyrulmaktadır.

Her şeyi görüp gözeterek şâhit olan Allah Teâlâ, mü’min kulundan da yeryüzünde varlığına, birliğine, kudretine, azametine, ulvîliğine ve adâletine şâhitlik etmesini istemektedir. Mü’min kul, dünya hayatında sözleriyle, amelleriyle, yaşantısıyla bu hakikate şahit olmalı ve Allâh’ın emrine teslimiyet göstermelidir. Tâ ki; bu hususta kendisine hayatiyet veren canını dahî fedâ edinceye kadar çalışmalı, çabalamalıdır. Aynen Hazret-i İbrahim gibi vahdâniyeti muhafaza için ateşlere korkmadan atılabilmeli, Hazret-i İsmail gibi Rabbinin emri için teslimiyetle bıçağın altına yatabilmeli, Hazret-i Mûsâ gibi endişe etmeden tevekkülle Kızıldeniz’in derin sularına yürüyebilmelidir. Nitekim bunların mükâfâtını, Âlemlerin Rabbi şöyle müjdelemektedir:

“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar. Allâh’ın lûtfundan kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler.” (Âl-i İmrân, 169-170)

Bu âyet-i kerîmenin de işaret ettiğine nazaran şehâdet; dünya hayatının acı bir şekilde bitişi, gâyesiz bir ölüm hâli değildir. O, tam tersine bir dirilişin başlangıcıdır. Hem şehâdet şerbetini içip Rabbine kavuşan için, hem de geride kalanlar için…

Netice itibariyle dünya hayatı bir imtihan yeridir. Rabbimiz, hangimizin daha güzel iş ve ameller yapacağını denemek için dünyayı ve içindekileri yaratmıştır. Elbette Allâh’ın dîninin güzelliğine bir şâhid olarak yaşayan insanın, ömrünün sonunu da şehâdetle taçlandırması en büyük gâyesi olmalıdır.

Bu mânâda şehâdet; Allâh’ın rızâsı uğruna her şeyinden, hattâ en aziz bildiği canından bile fedakârlık demektir. Yani şehâdet, en büyük emânet olan canını, en sevdiği uğruna, seve seve kurban edebilmektir.

Şehâdet, dünyada biriktirilen her şeyden daha faziletlidir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:

“Eğer Allah yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allâh’ın size lutfedeceği mağfiret ve rahmet, onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.” (Âl-i İmran, 157)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bu özel sınıftaki şehitlerin cennetteki durumlarını şöyle tasvir etmektedir:

“Şehit olan kardeşlerinizin ruhları, yeşil kuşlarla cennete getirilir. Onlar, Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyecek, içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman:

«Allah Teâlâ’nın bize neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de cihaddan çekinmeselerdi.» derler.” (Ebû Davud, Cihad, 27/2520)

KİMLER ŞEHİTTİR?

Allah katındaki bu imtiyazlı sınıf, sadece harplerde, düşmana karşı savaşıp şehit düşenler midir? Yoksa başka kimseler de şehit sayılır mı? Bu hususta Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den gelen şu rivâyet, çok ibretlidir:

 “Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir gün ashâbına:

“-İzler kendi aranızda kimi şehit kabul ediyorsunuz?” diye sordu. Ashâb-ı kiram:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Allah yolunda öldürülen kimse şehittir.” dediler. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“-Şüphesiz o zaman ümmetimin şehitleri az olur.”

 Bunun üzerine ashâb:

“-O hâlde kimler şehittir, ey Allâh’ın elçisi?” diye sorunca, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Allah yolunda öldürülen şehittir. Allah yolunda ölen de şehittir. Taun’dan (vebâdan) ölen Şehittir. Karın hastalıklarından ölen şehittir. Suda boğularak ölen de şehittir.” buyurdu. (Müslim, İmâra, 165)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- başka zamanlarda da bu şehitlere şu ilâveleri yapmışlardır:

  1. Allah Yolunda Ölen Şehittir

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Her kim Allah yolunda (evinden) çıkar da ölür ya da öldürülürse, o kimse Şehittir. Devesi ya da atı kendisini düşürür (ve boynu kırılırsa) yahut bir yer haşerâtı onu sokarsa ya da yatağı üzerinde Allâh’ın dilediği herhangi bir şekilde ölürse, şüphesiz ki o kimse Şehittir ve muhakkak onun için cennet vardır.” buyurdu. (Ebû Dâvud 1/391; Hâkim 2/78; Beyhakî 9/166)

  1. Verem Hastalığından Ölen Şehittir

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Veremden ölmek bir şehâdettir…” buyurdu. (Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, Mecmau’z-Zevâid, 317)

  1. Yıkıntı Altında Kalarak Ölen Şehittir

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Yıkıntı altında kalarak ölen şehittir…” buyurdu. (Buhârî, Cihad, 30)

  1. Yanarak Ölen Şehittir

 Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Yangında ölen şehittir...” buyurdu. (Muvattâ, 232-233; Ebû Dâvud 3111; Müslim 1914/164)

  1. Suda Boğularak Ölen Şehittir

 Allâh’ın elçisi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Suda boğularak ölmek, bir şehâdettir…” buyurdu. (Müslim, İmâre, 165)

  1. Malı Uğruna Ölen Şehittir

 Bir adam, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına gelerek şöyle dedi:

“-Ey Allâh’ın Rasûlü!.. Bir adam gelip malımı almak isterse, ne yapayım?”

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Malını ona verme!..” dedi. Adam:

“-Ya benimle dövüşecek olursa?” dedi. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Sen de onunla dövüş!” dedi. Adam, tekrar:

“-Peki ya beni öldürürse?” dedi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-(O hâlde) sen bir şehitsin!..” dedi. Adam:

“-Peki, ya ben onu öldürürsem?” deyince, Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-O cehennemdedir!..” buyurdu. (Müslim, Îman, 225)

  1. Âilesi Uğrunda Ölen Şehittir

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Her kim, âile halkı uğrunda öldürülürse, o kimse şehittir…” buyurdu. (Ebû Dâvud, Sünnet, 29)

  1. Dîni Uğrunda Ölen Şehittir

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Her kim, dîni uğrunda öldürülürse, o kimse şehittir...” buyurdu. (Ebû Dâvud, Sünnet, 29)

  1. Kendisine Yapılan Haksızlığı Önlerken Ölen Şehittir

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Kendisine yapılan haksızlığı önlemek uğruna öldürülen kişi şehittir.” buyurdu. (Neseî, 173-174; Ahmed bin Hanbel, 2780)

  1. Allah Yolunda Hudutları Korurken Ölen Şehittir

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Bir gün bir gece hudutta nöbet beklemek, nâfile bir ay oruç tutup namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Eğer o kimse, nöbette ölürse, yapmış olduğu sâlih amelleri üzerine yazılmaya ve rızkı da gönderilmeye devam eder ve Kıyâmet gününde şehit olarak diriltilir.” buyurdu. (Müslim 1913/163; Neseî 3153; Tirmizî; Ebû Davud 2500)

  1. Şehitliği İsteyerek Yatağında Ölen Şehittir

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Her kim kalbinden sâdık olarak Allah’tan şehitlik isterse, yatağında ölse bile Allah o kişiyi şehitler mertebesine eriştirir.” buyurdu. (Müslim, İmâre, 157)

  1. Harpte Yara Alıp Ölen Şehittir

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Cebr el-Ensârî’nin kardeşinin oğlunu hastayken ziyaret etti. Yakınları ona ağlamaya başladılar. Cebr el-Ensârî -radıyallâhu anh-:

“-Seslerinizle Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e eziyet etmeyin!..” dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Bırak onları, sağ olduğu müddetçe ağlasınlar, ölünce sussunlar!..” buyurdu. Yakınlarından biri, ona:

“-Biz senin Rasûlullah’la beraber Allah yolunda öldürülünceye kadar ölüm döşeğinde olacağını zannetmiyorduk!” dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Ancak Allah yolunda öldürülmek mi şehâdettir? O zaman ümmetimin şehitleri az olur. Harpte yara alıp ölmek de şehâdettir…” buyurdu. (Terhîb ve Tergîb, 3/248)

  1. Zâlim Hükümdarın Öldürdüğü Kişi Şehittir

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“-Şehitlerin efendisi, Abdulmuttalib’in oğlu Hamza ile zâlim bir hükümdara iyiliği emredip kötülükten nehy eden ve bu sebeple öldürülen kişidir.” buyurdu. (Sahîhu’l-Câmii’s-Sağîr, 3675)

  1. Fitne Döneminde Ölen Şehittir

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Sizden sonra sabır günleri vardır. O günlerde sizin bulunduğunuz hâle tutunan kimseye, sizden elli şehidin sevabı vardır.” buyurdu. Ashâb-ı kirâm:

“-Ey Allâh’ın Nebisi! Yoksa onlardan elli şehit mi?” diye sordular. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Hayır, bilakis sizden!..” buyurdu. (Sahîhu’l-Câmii’s-Sağîr, 2234)

  1. Mescidi Aksâ’yı Korurken Ölen Şehittir

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Mescid-i Aksâ’yı korurken ölmek şehâdettir…” buyurdu. (Terhîb ve Tergîb, 3/250, Ahmed bin Hanbel)

  1. Hâmile iken Karnındaki Çocuk Sebebi ile Ölen Şehittir

Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Abdullah bin Revâha -radıyallâhu anh-’ı hasta yatağındayken ziyaret etti. Abdullah bin Revâha -radıyallâhu anh-, yanında Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e yer açınca, Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“-Siz ümmetimin şehitlerinin kim olduğunu biliyor musunuz?” dedi. Ashâb-ı Kiram:

“-Müslümanın öldürülmesi bir şehadettir!” dediler. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-

“-Şüphesiz o takdirde ümmetimin şehitleri az olur!.. Müslümanın öldürülmesi bir şehâdettir. Tâûn’dan ölmek bir şehâdettir. Hâmile iken karnındaki çocuk sebebi ile ölmek bir şehâdettir. Çocuğu, annesini göbek bağı ile cennete doğru çekecektir!..” buyurdu. (Ahmed bin Hanbel, 201, 323; Dârimî, 208; Tayâlîsî 582; İbn-i Asâkîr, Tarih)

  1. Loğusa İken Ölen Şehittir

 “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Loğusa iken ölmek bir şehâdettir. Yanarak ölmek, bir şehâdettir. Suda boğularak ölmek bir şehâdettir. Veremden ölmek, bir şehadettir. Karın hastalığından ölmek bir şehâdettir.” buyurdu. (Taberânî, Mu’cemu’l-Evsat, Mecmâu’z-Zevâid 317)

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şehâdeti çok istemiş ve şöyle buyurmuştur:

“Muhammed’in hayatı elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, Allah yolunda yaralanan bir kimse, kıyamet günü yaralandığı şekilde gelir. Yarasının rengi kan rengi, kokusu ise misk kokusudur. Canımı elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, Allah yolunda cihad ederek öldürülmemi, sonra tekrar dirilip tekrar öldürülmemi, sonra yine dirilip tekrar öldürülmemi arzu ederdim…” (Müslim, Kitabu’l-İmâra, 103)

Yâ Rabbi, bizi de nebîlerin, sıddîkların ve şehitlerin arasında haşret!.. Onlar, ne güzel arkadaştırlar!.. Allâh’ım, has kullarına nasip ettiğin şehâdet nîmetini bizlere de nasip eyle!.. Âmin.

Kaynak: Seher Aydın, Şebnem Dergisi, Sayı: 75

İslam ve İhsan

HANGİ ÖLÜM ŞEHİTLİKTİR?

Hangi Ölüm Şehitliktir?

ŞEHİTLİK NEDİR? ŞEHİTLİK İLE İLGİLİ HÜKÜMLER NELERDİR?

Şehitlik Nedir? Şehitlik ile İlgili Hükümler Nelerdir?

ŞEHİTLİK VE İLGİLİ FIKHÎ HÜKÜMLER

Şehitlik ve İlgili Fıkhî Hükümler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.