Kimlerin Sâyesinde Rızıklandırılıyoruz?
İnsanoğlu, mahlûkât içinde en mükerrem olarak yaratılmıştır. Güçlü-güçsüz, sıhhatli-sıhhatsiz, bilgili-bilgisiz, zengin-fakir gibi fertler arasındaki farklılaşma ve kademeleşme ise, toplum nizâmnın te’sîsi ve ictimâî hayâtın âhengini te’mîn içindir. Bu kademeleşmede ehemmiyetli bir yer teşkil eden zenginlik ve fakirlik, birbirine zıt iki iktisâdî durumdur.
Zenginlik ve fakirlik gibi farklı imkânlara sâhip olma hâli, takdîr-i ilâhînin ince ve derin hikmetlerini ihtivâ eder. Buna göre, ne zenginlik bir izzet, ne de fakirlik bir zillet sebebidir. Her iki durum da imtihan gâyesiyle yapılmış taksîm-i ilâhîdir; mukadderâtı hikmet ve maslahat tezâhürüdür. Allâh Teâlâ buyurur:
“...Dünyâ hayâtında onların (insanların) maîşetlerini aralarında Biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için de kimini(n maîşetini) derecelerle ötekine üstün kıldık. (Ancak) Rabbinin rahmeti, onların biriktirdiklerinden (maîşetlerinden) daha hayırlıdır.” (ez-Zuhruf, 32)
Varlıklı insanların servete râm olma netîcesinde muhtemel azgınlıklarına set çekmek, muhtaçların gönlünde zenginlere karşı kin ve hased gibi menfî temâyüllerinin tomurcuklanmasını engellemek, ictimâî hayâtı korumak ve fertleri birbirine muhabbetle bağlamak gibi hikmetleri bulunan “zekât”, İslâm’da varlıklı mü’minler için farz kılınmıştır. İslâm ictimâî nizâmında, fakir ve zengin arasındaki denge ve muhabbeti temin etme husûsunda “zekât ve infak” ibâdetinin çok mühim bir yeri vardır.
İNSANLARIN HAYIRLISI İNSANLARA FAYDALI OLANDIR
Servette doğru olan gâye, “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, II, 8) hadîs-i şerîfinin sırrına erebilmektir. Unutmamak gerekir ki paranın yeri gönül değil, cüzdandır!.. Ârif bir şâirin şu kıt’ası; insanın dünyâ nîmetleri hakkındaki gafletini ne güzel anlatır:
Bir misâfirhânedir dünyâyı dûn
Anda bir kâşâne de, vîrâne de,
Bir onulmaz çâresiz sevdâdayum,
Hâne yaptırdım misâfirhânede!..
Bilinmelidir ki, fakirlerin ve garîblerin duâları, varlıklı ve güçlüler için rahmet ve bereket vesîlesi, ayrıca bir huzur kaynağıdır. Yine bilinmelidir ki, fakirlik ve muhtaçlık, bir zillet ve meskenet değil, belki âhiret tarafı aydınlık bir hikmet ve lutuf tezâhürüdür. Ümeyye bin Hâlid -radıyallâhu anh-’ın rivâyetine göre, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Allâh’tan, fakir muhâcirler hürmetine Müslümanlara zafer ve yardım ihsân etmesini isterdi. (Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, I, 292)
Ebu’d-Derdâ -radıyallâhu anh-’ın rivâyetine göre de Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbına şöyle buyururdu:
“Bana zayıfları çağırınız. Çünkü siz, ancak zayıflarınız(ın duâ ve bereketi) ile rızıklandırılır ve yardım edilirsiniz.” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 70; İbn-i Hanbel, V, 198)
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 3, Erkam Yayınları.