Kimlerle İstişâre Edilir?

İstişâre, bir işe başlamadan evvel, bilgisine, tecrübesine ve ahlâkına îtimâd edilen kimselerle fikir alışverişinde bulunmak, onlara danışmak demektir.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “…(Yapacağın) işlerde onlarla (mü’minlerle) istişâre et. (Bir işe) azmettiğin zaman da, artık Allâh’a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, kendine tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159)

“Onların işleri, kendi aralarında istişâre iledir.” (eş-Şûrâ, 38)

Demek ki istişâre, müslümanların mühim vasıflarından biridir. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayâtına baktığımızda, O’nun her işinde istişâre ettiğini görmekteyiz. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle der:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den daha fazla ashâbıyla istişâre eden bir kimse görmedim.” (Tirmizî, Cihâd, 35/1714)

Umûmiyetle birçok aklın, bir tek akıldan daha doğru karar vereceği âşikârdır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu gerçeği:

“İstihâre yapan hüsrâna uğramaz, istişâre eden pişmân olmaz, iktisatlı olan fakir düşmez.” sözleriyle beyan buyurmuşlardır.

Hasan-ı Basrî Hazretleri, istişârenin faydaları hakkında:

“Vallâhi, istişâre eden kimseler muhakkak önlerindeki tercihlerin en iyisine yönlendirilirler.” demiş ve; “Onların işleri, kendi aralarında istişâre iledir.” (eş-Şûrâ, 38) âyetini okumuştur. (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 258)

İŞİN EHLİNE DANIŞMALIYIZ

“Akıl, akıldan üstündür.” darb-ı meseli de, ehil kimselerle istişârenin lüzûmunu ifâde etmektedir.

Hazret-i Mevlânâ şöyle der:

“Her şeyi anlayan, idrâk eden akıl bile, dostların ayrılığı ile yayı kırılmış okçu gibi şaşırır kalır.”

O hâlde kişi, ne kadar akıllı biri olsa da, her şeyi bilmesi imkânsız olduğundan, karşılaştığı meselelerde, işin erbâbı birine danışmadan karar vermemelidir.

HANIMLARLA İSTİŞARE ÖNEMLİ!

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kadınlarla da -bilhassa onları ilgilendiren hususlarda- istişâre etmeyi tavsiye buyurmaktadır. Hadîs-i şerîflerde buyrulur:

“Kendilerini alâkadar eden hususlarda hanımlarla istişâre edin!” (İbn-i Esir, Üsdü’l-Gâbe, IV, 15)

“Dul kadın kendisiyle istişâre edilmeden, bâkire kız da izni alınmadan evlendirilemez.” (Müslim, Nikâh, 64)

“Kızları husûsunda kadınlarla istişâre edin!” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 22-23)

Kur’an-ı Kerîm’de, erkeklerin hanımlarıyla istişâre etmesinin lüzûmuna şöyle işâret edilmektedir:

“…Eğer ana ve baba, birbiriyle istişâre ederek ve kendi rızâlarıyla çocuklarını sütten kesmek isterlerse, kendilerine bir günah yoktur…” (el-Bakara, 233)  Bilhassa gençlerin, yaşlı, güngörmüş ve tecrübeli kişilerle istişâre etmeleri zarûrîdir. Zîrâ Hazret-i Mevlânâ’nın dediği gibi:

“Gençlerin aynada gördüklerinin daha fazlasını, ihtiyarlar bir tuğla parçasında görürler.” İstişâre, benlik duygusunu terbiye ederek, insanı yaptığı işlerle övünme âfetinden korur.

İstişâreye tenezzül edilmemesi ise kendini beğenme ve üstün görme mânâlarına gelen kibir ve ucup hastalıklarının bir alâmetidir. Yine samîmı bir gönülle yapılan istişâre, görüşlerine mürâcaat edilen insanlara değer vermeyi de ifâde ettiğinden, karşılıklı muhabbet bağlarının kuvvetlenmesine de vesîle olur.

İSTİŞARE NASIL YAPILMALIDIR?

İstişâre ederken, durum bütünüyle ve olduğu gibi ortaya konulmalıdır. Böyle yapılmadığı takdirde istişâreden yanlış neticeler çıkabilir. Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

“Sana yol göstermek isteyenden hâlini gizleme, aksi takdirde kendini aldatırsın.” buyurmuştur.

Kendisiyle istişâre edilen kişi de, saplantı hâlindeki peşin hüküm ve düşüncelerden sakınmalı, muhâtabı sıhhatli bir muhâkeme ve tarafsız bir zihniyetle dinlemelidir. Doğru olan ne ise, samîmiyetle onu ifâde etmelidir. Zîrâ kendisine danışan kardeşini yanlışa yönlendirenleri Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zemmederek şöyle buyurur:

“Kime müslüman kardeşi bir mesele danışır, onunla istişâre eder de o da kardeşine yanlış yolu gösterirse, ona ihânet etmiş olur.” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 259)

Yâni kendisine danışılan kişinin sadece istişâre olunan meseledeki dirâyeti yeterli değildir. O aynı zamanda ahlâklı ve her türlü garazkârlıktan berî olmalıdır.

KİMLERLE İSTİŞARE EDİLİR?

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Kendisiyle istişâre edilen, güvenilir bir kimse olmalıdır, (doğru olanı gizleyerek arkadaşına ihânet etmemelidir.)buyurmuştur. (Tirmizî, Edeb, 57/2822)

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- da şöyle demiştir:

“…İşlerin husûsunda, Allah’tan korkan kimselerle istişâre et!” (İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VIII, 147)

Nitekim Firavun’un istişâre meclisi, menfaat ve fesat peşinde koşan kimselerden teşekkül ettiği için, şûrâ neticesinde Hazret-i Mûsâ ile mücâdele kararı çıkmıştı. Bu tâlihsiz karar ise, Firavun’un ebedî helâkine sebep oldu.

KİMLERLE İSTİŞARE EDİLMEZ?

Sıkıntı ve darlığa düşme ihtimâliyle korkutup iyilikten vazgeçirmek isteyen cimri, büyük işlere karşı insanın azmini kıracak korkak ve zulme saparak ihtirâsı iyi gösterecek hırs sâhibi kişiyi, istişâre meclisine yaklaştırmamalıdır. Kutadgu Bilig adlı eserde şu tavsiye yer alır:

“Ey arkadaş! Sadece kendi menfaatini düşünen kimse ile istişâre etme!”

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

“–Yâ Rasûlallah! Kur’ân’da ve Sünnet’te çözümünü bulamadığımız bir meseleyle karşılaştığımızda ne yapalım?” diye sorduklarında Varlık Nûru Efendimiz:

“–Onu, fakihlere ve âbidlere (sâlihlere) sorun ve onların istişâresine arz edin. O konuda şahsî görüşünüzle amel etmeyin.” buyurmuştur. (Heysemî, I, 178)

Öyleyse hem dînî hem de dünyevî işlerde, ehliyle istişâre ederek hareket etmek, en doğru yoldur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.