Kimsenin Ahı Kimsede Kalmaz
İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının başlıca sebebi; harama, şüpheli şeylere ve kul hakkına yeterince dikkat etmemeleridir.
İbâdetlerde huzur ve huşû hâlinde bulunabilmek, zevkle ve gözyaşı dökerek Allâh’ın emirlerini îfâ edebilmek; ancak kul hakkından sakınarak titiz bir takvâ hayatı yaşamaya bağlıdır.
“EN SEVİMLİ OLANINIZ”
Efendimiz’in, kul hakkı hususundaki hassâsiyetimizi artırmamız için ümmetine buyurmuş olduğu şu sözler, ne kadar ibretli bir tâlimattır:
“Nihâyet ben de bir insanım! Aranızdan bâzı kimselerin hakları bana geçmiş olabilir. Kimin malından sehven (bilmeyerek) bir şey almışsam, işte malım gelsin alsın! İyi biliniz ki, benim katımda en sevimli olanınız, varsa hakkını benden alan veya hakkını bana helâl eden kişidir. Zira Rabbime, ancak bu sâyede helâlleşmiş olarak ve gönül rahatlığı ile kavuşmam mümkün olacaktır…” Bu sözleri dinleyen bir adam ayağa kalkarak:
“–Bir kişi Siz’den istekte bulununca, ona üç dirhem vermemi emretmiştiniz, ben de vermiştim.” dedi. Peygamber Efendimiz:
“–Doğru söylüyorsundur. Ey Fadl bin Abbâs, buna üç dirhem ver!” buyurdu. Sonra şöyle duâ etti:
“Allâh’ım! Ben ancak bir insanım. Müslümanlardan kime ağır bir söz söylemiş veya onu incitecek şekilde vurmuşsam, Sen bunu onun hakkında temizliğe, ecre ve rahmete vesîle kıl!” (Ahmed, III, 400)
“Allâh’ım! Ben hangi mü’mine ağır bir söz söylemişsem, o sözümü kıyâmet gününde kendisi için, Sana yakınlık vesîlesi eyle!” (Buhârî, Deavât, 34)
HELÂLLEŞMENİN EHEMMİYETİ
Efendimiz’in bu emsalsiz davranışı, toplumun en alt kademesindeki bir kimseden en üst makâmındaki idârecilere varıncaya kadar herkesin ibret alması gereken bir numûnedir. Ne büyük bir fazîlettir ki, bütün âlemlerin, yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Hazret-i Peygamber, te’yîd-i ilâhîye mazhar olmasına ve bütün mâsûmiyetine, yani günahtan korunmuşluğuna rağmen, üstünde kul hakkı olabileceğini ifâde buyurmuş ve ashâbına kimin hakkı varsa gelip kendisinden almasını açıkça îlân etmiştir. Böylece, helâlleşmenin ehemmiyetine müstesnâ bir misâl olmuştur.
Bu sebeple insan, bilerek veya bilmeyerek bir kul hakkına girmişse, vakit kaybetmeden ve ne pahasına olursa olsun helâlleşmeli, sonra da tevbeye sarılmalıdır. Zira dünyada utanmak ve sıkıntı çekmek, âhirettekilerin yanında çok basittir. O gün, boynuzsuz koyun bile, kendisine zarar veren boynuzlu koyundan hakkını alacak ve kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Yolculuğu, Erkam Yayınları