Kısaca Osmanlı Sultanlarının Tasavvuf Anlayışları
Osmanlı sultanlarının tasavvuf anlayışı nasıldı? Kısaca Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...
Osmanlı sultanları genelde iyi bir devlet adamı olmanın yanı sıra gönül dünyâsı zengin deryâ-dil insanlardı. Amaçları kuru bir cihângirlik kavgası değildi. Dışa yansıyan atak ve savaşçı kişiliklerinin derûnunda, içli bir ruh dünyâları vardı. Bu özellikleri onların tasavvuf, edebiyat ve şiirle de ilgilenmelerinde etkili olmuştu.
Devlete adını veren Osman Gâzî’den îtibâren son pâdişaha kadar, genelinde bu özellikleri görmek mümkündür. Osman Gâzî’nin bir ahî şeyhi olan Şeyh Edebâlî’nin kızı ile evlenmiş olması, belki bu yakınlığın en bâriz ilk örneğidir.
Osmanlı Devleti, altı yüz yıl yaşayacak olan muhteşem imparatorluğun temellerini ordu, medrese ve tekke üzerine binâ etmiştir. İlk medrese kurucusu Dâvud Kayserî gibi ilk şeyhü’l-islâm Molla Fenârî’nin tekke menşeli insanlar olması, Osmanlı’da tekke-medrese ilişkisini göstermesi bakımından önemlidir.
Orhan Gâzî’nin Geyikli Baba ve Abdâl Murâd gibi sûfîlere saygı duyması, I. Murâd’ın bizzat ahî şeyhi olması ve ardından gelen hemen bütün sultanların bir tarîkat şeyhine yakın olmaya özen göstermesi, sultanların tasavvufî yaklaşımını gösterir. Ordunun kuruluşunda bir tarîkat pîri olan Hacı Bektâş Velî’nin adı ve duâsıyla teberrük edilmiş olması da önemli bir noktadır.
Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları
YORUMLAR