"kişi Sevdiğiyle Beraberdir"

Allah Teâlâ buyurur: “-Bütün bu ibâdetler senin içindir. Namaz kıldın, sana bürhandır. Oruç tuttun, sana cehennemden siperdir. Sadaka gölge, zekât ise nûrdur. Bunların hepsi sana; benim için ne yaptın?”

Merhum Mûsa Topbaş Efendi -kuddise sirruh- bir sohbetlerinde şöyle anlatmışlardı:

“Allah Teâlâ, Mûsâ -aleyhisselâm-’a sorar:

“-Yâ Mûsâ, benim için bir amel işledin mi?”

Mûsâ -aleyhisselâm-:

“-Yâ Rab, senin rızân için namaz kıldım. Oruç tuttum. Sadaka ve zekât verdim.” diye cevap verir.

Allah Teâlâ buyurur:

“-Bütün bu ibâdetler senin içindir. Namaz kıldın, sana bürhandır. Oruç tuttun, sana cehennemden siperdir. Sadaka gölge, zekât ise nûrdur. Bunların hepsi sana; benim için ne yaptın?”

Hazret-i Mûsa -aleyhisselâm:

“-Allâh’ım, o hâlde Senin rızân için olacak bir ameli bana bildir.” der.

Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri buyurur:

“-Yâ Mûsâ! Benim için dost ve yine benim için düşman edindin mi?”

ALLAH'I SEVENİN KALBİNDEN MÂSİVÂ SEVGİSİ GİDER

Abdülkadir Geylânî -kuddise sirruh- buyurur:

“-Allâh’ı seven, O’ndan başkasını sevmez. Sen Allâh’ı sevdiğin zaman, Allah, kalbinden mâsivânın sevgisini giderir. Allah’tan başkasını sevmez olursun. Allah Teâlâ’nın sevgisi, kulun kalbinde yer ettiği zaman, başkalarının sevgisi oradan çıkar, gider. Orada Allah’tan başkasının sevgisine yer kalmaz. Allah sevgisi, onun bütün uzuvlarına iler. İçi ve dışı Allah sevgisiyle dolup taşar. Allah sevgisiyle meşgul olur. Allah sevgisi, maddesini de, mânâsını da kaplar. Allah sevgisi onu hazırlar, Allah sevgisinin dışındaki âdetlerden uzaklaştırır, kurtarır. Bu mertebe tamamlanınca Allah da onu sever.”

SEVDİKLERİNİZLE HAŞROLUNACAKSINIZ

Abdullah ibni Mes’ûd -radıyallâhu anh- buyurur:

“-Kişi, Kâbe’de rükûn ile makam arasında yetmiş sene ibadet etse de yine sevdikleriyle haşrolunacaktır.”

ÂLİMLERİ VE TAKVA SAHİPLERİNİ SEVMEK, ALLAH'I SEVMEKTİR

İmâm-ı Gazâlî -rahmetullâhi aleyh- “Kimyâ-yı Saâdet”te buyurur:

“Aslında sevilmeye, Allah Teâlâ’dan başka lâyık olan yoktur. O’ndan başkasını seven bilgisizdir. O’ndan başkasının sevilmesi, ancak O’nunla olan münâsebeti sebebiyledir. Peygamber Efendimizi sevmek, O’nu sevmek gibidir. Çünkü bir kimse, bir kimseyi severse, O’nun Rasûlü’nü ve mahbûbunu da sever. O hâlde âlimleri ve takvâ sahiplerini sevmek, Allâh Teâlâ’yı sevmek olur. Bu da sevgi sebeplerine dikkat etmekle anlaşılır.”

ALLAH İLE DOST OLMAK FARZDIR

Allah ile dost olmak farzdır. Bütün ehl-i İslâm, bunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Cenâb-ı Hüdâvend sübhânehû ve Teâlâ:

“Allah onları sever, onlar da Allâh’ı severler.” (el-Mâide, 54) buyurmuştur.

Kaynak: Zâhide Topcu, Şebnem Dergisi, 2015, Sayı: 110

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.