Kıssadan Hisse Kısa Dini Hikayeler

Kıssâlar

Her birinden ayrı ayrı dersler çıkarmamız gereken kıssadan hisse kısa dini hikayeler. Her ay kıssadan hisse bölümüne yeni hikayeler eklenecektir...

Altınoluk Dergisi'nde her ay "Bir Nefes" başlığı altında yayınlanan kıssadan hisse kısa dini hikayeler...

  • Ey Çağın Nemrutları, Altınızdaki Saman Çöpü Çekilmeyecek mi?

“Bir sinek, küçük bir su birikintisi üzerindeki saman çöpüne konduğunda kendisine büyük bir mevki biçerek kaptanlık hevesine düşer. Zavallı sinek der ki: Denizi de gemiyi de en iyi ben bilirim. Ey küçücük hacmini bir sinek gözüyle seyreden kişi! Azrail, altındaki saman çöpünü çektiği zaman halinin nice olacağını hiç düşünmez misin ?” (Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları)

  • Şifâyı Veren Ancak Rabbimizdir

ÂişeÊ-radıyallâhu anhâ- vâlidemiz şöyle rivâyet etmektedir: Nebî sallâllâhu aleyhi ve sellem, âile efrâdından biri hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve şöyle duâ ederlerdi: “Ey bütün insanların Rabbi olan Allâh’ım! Bunun ıztırâbını giderip şifâ ver. Şifâyı veren ancak Sen’sin. Sen’in şifândan başka şifâ yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifâ ihsân eyle!”Ê(Buhârî, Merdâ 20, 38, 40; Müslim, Selâm, 46-49)

  • Kimle Arkadaş Olmalı?

Sehl bin Abdullah et-Tüsterî; “Kiminle arkadaşlık edeyim?” diye soran bir zâta şöyle nasihat eder: “Sûfîleri tavsiye ederim. Onlardan ayrılma. Zîrâ onlar, sana yaptıkları yardımları hiçbir zaman çok görmez; sende gördükleri hususlardan dolayı, seni ayıplamazlar. Her davranışını, seni mâzur görecek şekilde te’vîl ederler.” (Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları)

  • Kur’an Önden Gidiyor, Bilim Ardından Geliyor

Din ve bilim birbirinin alternatifi değildir. Bilim dediğimiz şey, Cenâb-ı Hakk’ın kâinata koyduğu kâidelerin tespitinden ibarettir. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerîm, Cenâb-ı Hakk’ın kavlî âyetlerinden oluşuyorsa, kâinat da onu yaratan Rabbimiz’in kevnî âyetlerinden oluşan diğer bir kitaptır. Cenâb-ı Hak, kâinâta bu kâideleri koymasa, bunları keşfedecek idrâk kâbiliyetlerini insana vermese, insan nasıl “bilim” diye bir şey ortaya koyacaktı?! Dolayısıyla bu kırıntı bilgilerle, sonsuz ve mutlak bilginin sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a karşı bilimi putlaştırmak; ancak bunu yapan ateist ve deistlerin ne derin bir gaflet ve hamâkat çukurunda bulunduklarının bir göstergesidir. İnsanlığa dîni vaz eden de Cenâb-ı Hak’tır, bilimi ihsân eden de. İkisi birbirinden ayrı değildir. İslâm, tarih boyunca bilimi teşvik etmiş, Batı dünyası cehâlet ve hurâfelerin karanlıkları içindeyken İslâm âlemi, ilim ve medeniyette göz kamaştıran bir seviyeye ulaşmıştır. Zira Kur’ân âyetleri ilme ışık tutmuştur. Yapılan ilmî keşifler, hiçbir Kur’ân âyetini tekzip edememiş, bilâkis te’yid etmiştir. Dolayısıyla yegâne hak dîn olan İslâm’ın bilimle hiçbir problemi yoktur. Bilâkis Kur’ân-ı Kerîm önden gitmekte, bilim ise onu tasdik ederek ardından gelmektedir. (www.osmannuritopbas.com)

  • Tasavvuf Nedir?

Tasavvuf nedir?” diye soran bir şahsa, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şu cevâbı verdi:

“Halka uyma kirinden arınmak, Hakk’a tâbî olmak, süflî huylardan ayrılmak, nefsânî dâvâlardan uzaklaşmak, rûhânî vasıfları kazanmaya gayret etmek, hakîkî ilimlere sarılmak, dâimâ en uygun olana göre hareket etmek, herkese nasihatte bulunmak, ruhların ezel toplantısında verdikleri ahid üzerinde samîmiyetle durmak, Hazret-i Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ve şerîate uymaktır.” (Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları)

  • Namaza ve Gıdaya Dikkat

Merhum Dr. Dursun abi Amerika yolculuğuna çıkmadan önce Muhterem Üstaz’ın kendisine yapmış olduğu şu iki tavsiyeyi bir hâtıra şeklinde şöyle anlatmıştı: 1950’li yıllarda Türkiye’yi temsilen özel eğitim almak üzere askeriyeden iki kişi ABD’ye gönderilmek istenir. Bunun için imtihan açılır ve fakirle birlikte iki genç teğmen kazanır. Müracaatı yapmadan Muhterem Üstaz’a durumu arz etmek ve duasını almak niyetiyle İstanbul’a geldim. Erenköy’de Güllü Köşk’te Üstadımız hazretlerinin huzuruna çıktım. Yurt dışına çıkma konusunu açarak şöyle arz ettim: “ĞEfendim! Türkiye’yi temsilen ABD’ye gönderilmek üzere imtihan açılmıştı. Fakir de o imtihana girmiştim. İki genç teğmenden biri olarak fakir de seçilmiş. Nasib olursa altı aylığına ABD’ye gönderecekler. Ne buyurursunuz? Neler tavsiye edersiniz?” diyerek hem fikirlerini hem de dualarını almayı istedim. Muhterem Üstadımız Türkiye’yi temsilen fakirin seçilip gönderilmesinden memnun oldular ve: “- Namazınıza ve gıdanıza dikkat edersiniz inşaallah” buyurdular. (Mahmûd Sâmî Efendi’den Hatıralar-2, Derleyen: Mustafa Eriş, Erkam Yayınları)

  • Nasıl Mazhar Oldun?

Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem anlatıyor: “Sahrada yolculuk yapmakta olan bir adam, gökteki bir buluttan ÇFalanın bahçesini sula!È diye bir ses duydu. Bundan sonra o bulut, kara taşlık bir yere saptı ve oraya suyunu boşalttı. Adam, suyun tamamının bir derede toplandığını hayretle gördü ve suyu takip etti. Bir de baktı ki adamın biri, elindeki kürekle suyu oraya buraya çevirerek bahçesini suluyor. Ona: ‘Ey Allah’ın kulu! Adın nedir’ diye sordu. Adam, daha önce buluttan duyduğu ismi söyledi, peşinden de: ‘Ey Allah’ın kulu! Adımı niçin soruyorsun’ dedi. O da: ‘Ben şu suyu yağdıran buluttan, senin adını vererek, ÇFalanın bahçesini sula!È diye bir ses duymuştum da onun için sordum. Sen ne yapıyorsun ki bu lutfa mazhar oldun’ dedi. Bahçe sâhibi: ‘Mâdem ki merak ediyorsun söyleyeyim. Ben bu bahçenin ürününü hesap ederim; üçte birini sadaka olarak dağıtırım, üçte birini çoluk çocuğumla birlikte yerim, üçte birini de tohumluk olarak ayırırım’ dedi.” (Müslim, Zühd, 45)

  • Oğlunu Şehid Edene Dua

Hz. Ebûbekir’in oğlu Abdullah, Mekke’den hicret ederek muhâcir olma faziletini kazanmış, Mekke’nin Fethi’nde bulunmuş, Huneyn Savaşı’na ve Tâif Muhasarası’na katılmış bir sahâbeydi. Taif’te isabet eden bir okla yaralandı. Babasının ha­lifeliğinin ilk yılında açılan yarası sebebi ile vefat etti. Hz. Ebû Bekir, Abdullah’ın yaralandığı oku saklamıştı. Sonradan Müslüman olarak Medine’ye gelen Sakîf heyetine oku göstererek: “Bunu tanıyanınız var mı?” diye sordu. Sâid bin Übeyd radıyallâhu anh “Bu oku ben yonttum, ucunu ben sivrilttim, tüyünü ben taktım ve ben attım” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir Sâid bin Übeyd’e şöyle dedi: “Bu ok Ebû Bekir’in oğlunu şehid eden oktur. Ona senin elinle şehidlik veren, seni onun eliyle küfür üzere öldürmeyen Allah’a hamd olsun! Onun rahmeti ve ik­ramı ikinizi de kuşattı.” (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

  • İki Kişiyi Aşan Sır, Sır Değildir

Her sır açığa vurulmaz. Kaderin heybeti de onun sır olmasında değil midir? Kader, nice çok bildim sananları bile acze mahkûm etmez mi? Dolayısıyla işin sonunun ne olacağını önceden açıkça kestirebilmek mümkün değildir; bazen tek denilen çift, bazen de çift denilen tek olur. Aynaya karşı konuşanlar, onu buğulandırırlar da bir şey göremezler. Bunun içindir ki ârifler, fikir, kanâat, para ve mezhepleri hakkında dudaklarını az kımıldatmışlardır. Çünkü bunların düşmanı çoktur; bu hususta biraz mâlûmat edinseler, binbir pusu kurarlar. Ayrıca bir sır, bir başka kişiye söylendiği zaman artık ona vedâ etmek gerekir. Zîrâ iki kişiyi aşan sırlar, sır olmaktan çıkar, yayılıp gider. (Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları)

  • Gaflet Alıklarından Olmamak İçin

Dîni, sadece zâhirî cephesi ile anlamak, bâtınına, yâni rûhî derinliğine inememek, pek korkunç bir hüsrandır. Kişi bilmediğinin düşmanı olur. Sâlihlerin, sâdıkların, fazîlet erbâbının muhitinden ve onların sohbetlerinden uzaklaşıp satırların arasında kalmak; gönül ve vicdan ufkunu daraltır, iç-dış nurları söndürür. Kitap ve Sünnet’in ince hikmetlerinden ve ehl-i hâl kimselerin rûhânî aydınlığından mahrum eder. İnsana Hâlık Teâlâ tarafından lutfedilen, hayat sermâyesi olan duyguları kaybettirip, nefsinin esîri kılar. Böyleleri, kâinâta sisli gözlerle bakan gaflet alıkları olurlar. (Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları)

  • Mağfiretini Umarak Gidiyorum

Her dünyâya gelen, vakti saati, sayılı nefesleri tamamlandıktan sonra ebedî âleme intikal edecektir. Ne mutlu o kimseye ki, hayatını Hak yolunda ifnâ etmiş ve yüzünün akıyla âhirete göçmüştür! Fakir de, bu hususu nasîbim derecesinde bilebildiğim hâlde, lâyıkıyla kulluk edemedim. Pîr-i fânî olduğum hâlde kendime çeki düzen veremedim. İslâm büyüklerinin şuurlu ve şerefli hayatlarını okudum, lâkin nefsimde tatbik edemedim. Hatâlarla dolu bir ömürden sonra Rabbimiz Teâlâ Hazretlerinin huzuruna ancak mağfiretini umarak gidiyorum. Çünkü O, Rahmân’dır, Gaffâr’dır. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Cimri Allah Dostu Olmaz

Bir insan, hem Allah dostu olsun, hem de cimri olsun, bu tasavvur edilemez. Cimriler, Hak -celle ve alâ- Hazretlerinin nazarında hiç itibarı olmayan kişilerdir. Cömertlik, Allâh’ı sevenlerin, âşıkların süsüdür. Hasislik ise, değersiz olanların hastalığıdır, lekesidir. Cömertlik, içerisine her güzelliği alan sıfatların anahtarıdır. Cimrilik ise içerisine her kötülüğü alan seviyesizliklerin anahtarıdır. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Nezaket Ana Rükünlerdendir

Maalesef zamanımızda nezâket “zümrüd-i anka” hâline geldi. Herkes birbirine karşı hoyratca konuşuyor ve muamele ediyor, bunun ismine de samimiyet diyorlar. Kabalıkla samîmiyetin ne alâkası var? Hâlbuki samimiyetten nezâket doğar. Fıtraten hoş, nazik olanlar müstesna, ancak bazı altmış, yetmişini aşmış İstanbul efendi ve hanımlarında bu nezâket kaidesine uyanlara rastlayabiliyoruz. Hâlbuki hatırşinaslık, nezâketli olmak, İslâmiyetin ana rükûnlerinden biridir. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Ya Rabbi İhlâsımı Arttır

“İhlâsı yaralayan şeyler, dünyevî menfaatler, dünyevî şöhretler ve buna mümâsil şeylerdir. Bazı insan vardır, parayı çok sever, ona münhemiktir (o işin üzerine çok düşer). Bazı insan vardır, şöhreti sever. Aman şunum olsun veya herkes beni alkışlasın der. Herkesin takıldığı bir nokta var. İşte ihlâsı bunlar zedeliyor. Bunların hepsi kalpten silinirse, ancak o zaman insan ihlâs sahibi olur. Zararlı şeylerden kaçınmalı, ihlâsa sımsıkı sarılmalı. Herkesin dikkat edeceği en iyi düstur, Cenâb-ı Hak’tan ihlâs talep etmek. Bir mecliste ihlâs var mı, orada her şey var. İhlâs yok mu, istediği kadar kitaplar okunsun, tefsirler vesaire vesaire... Yine noksanlıktır. Fakir dualarımda daima “Ya Rabbi ihlâsımı arttır” diye dua ediyorum. İhlâs en güzel şey. İhlâsı olana Cenâb-ı Hak bol bol ihsan eder. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Bolca Dağıt Mal Biriktirme

Sûfiyenin ahlâkından biri de, çoluk çocuğu dara düşürmeden, bolca dağıtmak ve mal biriktirmemektir. Allâh’ını bilen, Hakk’ın hazinelerini bir deniz, kendini de o denizin kenarında oturan biri olarak görür. Çünkü deniz kenarında oturan, her zaman suyun yakınında olduğu için, suyu saklayıp biriktirmeye ihtiyaç duymaz. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Riyâzat Halinde Yaşayın

Mutlaka riyâzat hâlinde yaşayın ve Allâh’ın verdiklerini yine Allah için infak edin! Riyâzat hâliniz sadece üç aylara mahsus olmasın. Riyâzâtı, yalnızca Ramazanlara da hasretmeyin. Onu, hayatınızın her safhasına yayın. Yani her zaman riyâzatla yaşayın ve ihtiyaç fazlasını Allah yolunda infak edin! Şunu iyi bilin ki, Dolmabahçe Sarayı’nda da Topkapı Sarayı’nda da yaşasanız, yine riyâzatla yaşamaya mecbursunuz. Onun için malı da mülkü de ancak kalbinizin dışında taşıyın. Eğer ihtiyaç fazlasını Allah yolunda infak etmezseniz, Allâh’ın verdiği nîmetlere karşı nankörlük etmiş olursunuz. Unutmayın ki, infak edilmeyen nîmetler ziyan edilmiş demektir. Ziyan edilen nîmetler de hesabı çok ağır birer âhiret vebâlidir. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Uykuda Kimseyi İncitemezsin

Şeyh Sâdî, Gülistan’ında der ki: Zâlim ve fâsık biri, bir Allah dostuna: “–İbâdetlerin hangisi efdâldir?” diye sorar. O da: “–Senin için uykudur. Çünkü, uykuda olduğun zaman kimseyi incitemezsin!..” cevâbını verir. (Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları)

  • Aşırı Düşkünlük Engeldir

Nâfile ibâdetlerden daha kıymetlisi, nefeslerimizi alıp verirken daima Rabbimizi düşünmek ve her hususta edebe riayet etmektir. Bu hususa ne kadar dikkat edilse o kadar tekâmül edilir. Sonra her hangi bir şeye aşırı düşkünlük, o da maneviyat yolunu engeller. Meselâ beşeriyet icabı yavrumuza vasat dereceden ziyade kalbimizi kaptırmayacağız. Merhametle bakacağız... (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Dostların Gönül Dünyasından Uzak Kalmaktansa…

Yaman Dede, Hazret-i Mevlânâ’nın Mesnevî’si bereketiyle hidâyet bulmuş, içli, yanık bir Peygamber âşığı idi. Âdeta O’nun ve ashâbının ahlâkı ile ahlâklanmıştı. Şu hâdise, bu hâlini aksettirmeye kâfîdir:

Bir gün derste öğrencilerinden biri sorar:

“–Hocam ağır bir günâhın altında kalmayı mı, yoksa cüzzam illetine tutulmayı mı tercih edersiniz?”

Yaman Dede der ki:

“–Allâh’ın kullarının gönül dünyâsından bir an için uzaklaşmak ve duyarsız olmaktansa diri diri yanıp kül olmayı tercih ederim! (Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları)

  • Aklı Nasıl?

Bir adam Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e çok medhedildiğinde Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-; “Aklı nasıl?” diye sormuştur. (İhyâ, I, 211) Bir başka hadîslerinde ise:

“Akıllı kimse, nefsinin hevâ ve hevesine uymayan ve ölümden sonrası için hazırlık yapandır.” buyurmuşlardır. (Tirmizî, Kıyâmet, 25; İbn-i Mâce, Zühd, 31)

  • Sabah Kalkınca…

Sabahleyin kalkınca ilk işiniz abdest almak olsun!.. Sonra da «İlâhî, ente maksûdî ve rızâke matlûbî: Allâh’ım, sen benim tek gâyem ve senin rızâna ulaşmak da benim yegâne isteğimdir!..» duâsını yapın. Böyle yaparsanız akşama kadar yaptığınız bütün işlere bu duânın bereketi gelir ve hepsi Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına muvâfık olur, inşaallâh!.. Sâlih insanlarla arkadaşlık edin. Yoksa nefis her ân kayıp gitmeye meyillidir. Dünya bir misâfirhâne, bir devremülk; bugün var, yarın yok!.. Âhiret dağarcığına ne doldurabilirseniz, günde kaç kişinin gönlüne girip “Allah râzı olsun!” dedirtirseniz, kârınız o!.. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Herkesi Büyük Görmek

Ana ölçü şu olacak: “Daimî olarak alçak gönüllü olmak, zamanların kıymetini bilip israf etmemek, yani hakkıyla değerlendirmek, Cenâb-ı Hakk’ın mahlûkatını sevip onlarla çekişmemek, muhataba dinî seviyesine göre muamele etmek, kabahat örtücü olmak, haram ve helâle dikkat etmek, herkesin küçük gördüğünü dahi büyük görmek. Çünkü günahı küçük gören -hâşâ- Cenâb-ı Hakk’ı küçük görmüş olur. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Cins Cinsine Âşıktır

Hazret-i Ali’ye bir kadın gelip:

“–Küçük oğlum dama çıktı; ucuna geldi. Çağırsam gelmeyecek; bıraksam yere düşüp parçalanacak! Ne yapayım?” dedi.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“–Ey hanım, onun emsâli bir çocuğu dama çıkar. Onu görünce yanına gelir. Sen de alıp kurtarırsın!” dedi.

Kadın, çocuğunun emsâli bir çocuğu dama çıkardı. Çocuk, kendi cinsini görünce, emekleyerek onun yanına geldi. Tehlike bitti. (Osman Nûri Topbaş, Bir Testi Su, Erkam Yayınları)

  • Niyet Nasıl Yapılır Öğren…

İnsan, bütün amellerinde kendini kontrol etmeli, adımlarını ileri ve geri atmasını niyet ile yapmalıdır. Şâyet niyet hazırlığı yoksa işini durdurmalıdır. Çünkü niyet, irade dışıdır. Eskiler ameli nasıl yapacaklarını öğrendikleri gibi niyeti nasıl yapacaklarını da öğrenirlerdi. (Marifet Meclisleri, Altınoluk Yayınları, 2020)

  • Ölüme Eştir

 Abdullah İbn-i Mübârek’e “İnsandaki en üstün haslet hangisidir?” diye sorulunca; “kâmil akıl” buyurdu. “Eğer o yoksa?” dediler, “güzel edebdir” buyurdu. “O da yoksa?” dediler, “kendisiyle istişare edilecek şefkatli bir kardeş” dedi. “O da yoksa?”, “devamlı sükût.” “O da bulunmazsa?” dediklerinde; “ölmektir” dedi. (Marifet Meclisleri, Altınoluk Yayınları, 2020)

  • Kim Kötü Arkadaştan İyidir?

Mâlik bin Dinar yanına bir köpek gelip oturduğu zaman ona bir şey yapmaz ve kovalamazdı. “Neden kovalamazsın?” denildiğinde: “Bu köpek, kötü arkadaştan daha iyidir; kişinin iyi insanları yanında bulup da doğru yola gitmemesi, kötülük olarak kendisine yetişir” buyurdu. (Marifet Meclisleri, Altınoluk Yayınları, 2020)

  • Olursa Bakarız

Ammar’dan bir şey soruldu. Ammar: “Bu şey olmuş mudur?” dedi. “Hayır” dediler. O zaman Ammar “O hâlde bizi meşgul etmeyiniz. Bu, ne zaman olursa, o vakit var kuvvetimizle onun cevabını vermeye çalışırız” dedi. (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

  • Allah’la Yarışılmaz

Cenâb-ı Hakk’ın “mütekebbir” sıfatının ortaklığa tahammülü yoktur. Allah Teâlâ’nın azamet ve kibriyâ sıfatıyla yarışa kalkışan, Hakk’a karşı “Ben!” diyen zâlimler, “Bizden daha güçlü kim var?” diye övünen Âd ve Semûd gibi kavimler, Allâh’ın lûtfettiği güç ve kudreti kendi nefislerine izâfe ederek gurur ve kibir şımarıklığına kapılanlar, dâimâ ilâhî gazaba dûçâr olmuşlardır. Vaktiyle o mağrur zâlimlerin ihtişamlı sarayları üzerine doğan güneş, bugün onların harâbeleri üzerine doğuyor. (www.osmannuritopbas.com)

  • Akıllı Olalım

Allâh’ını seven her konuda bilgili olacak, gözünü açacak. Saflık başka, temizlik başka, ahmaklık başka. Safla ahmağı da ayırt etmek lâzım… Fahr-i kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, insanları akıllarına göre değerlendirirlerdi. Akıllı olalım. Akıllıca yapılan işlerden iyi netice alınır. Çünkü akıllı, gayeyi bilir. Sonra ne yapılması lazım gelirse ona başvurur. Hâlbuki akılsız, ne yapılması lâzım geldiğini bilemez, bilmeyince de, yalnız şuursuz bir hâlde hareket eder. Verimli bir netice alamaz. Hayrı-şerri, iyiyi-kötüyü tefrik edemez. Gerek dünya işlerinde, gerek âhiret işlerinde vaziyet değişmez. Eğer akıllı insana seyr u sülûk yolu nasip olmuşsa, o, bahtiyarların en bahtiyarı, yani daha dünyada iken cennet hayatına nail olmuş olur. İsterse o fakir olsun, isterse türlü türlü ibtilâlara maruz kalsın. Çünkü Allâh’ın kendisine bahşettiği aklı selim sayesinde, Allâh’a bağlılığı artmış ve huzuru bulmuştur. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

  • Rasûlullah Sevgisinde Zirve

Ebû Kuhafe biat etmek üzere elini Peygamber’e uzattığı zaman Ebûbekir ağladı. Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem: “Seni ağlatan nedir?” diye sordu. Ebûbekir “Senin amcanın eli, babamın elinin yerinde olsaydı, senin gözünün onunla aydın olması benim gözümün aydın olmasından bana daha sevimli gelirdi” dedi. (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

  • Nasıl Hesap Vereceğim?

Hz. Selmân bir keresinde hastalanmıştı. Sa’d bin Ebî Vak­kas onun ziyaretine geldi. Hz. Selmân ağlıyordu. Hz. Sa’d, “Niçin ağlıyorsun? Hâlbuki vefat edersen arkadaşlarına kavuşacaksın. Havz-ı Kevser başında Rasûlul­lah ile buluşacaksın. Peygamberimiz senden hoşnuttu!” dedi. Hz. Selmân ona şu cevabı verdi: “Ben ne ölümden korktuğum için ne de dünyadan ayrılmak istemediğim için ağlıyorum. Beni ağlatan, Rasûlul­lah’ın şu tavsiyesidir: ‘Dünyada sizden birinizin sahip olacağı mal, yolcunun taşıyacağı azık kadar olsun.’ Hâlbuki çevreme bakıyorum, bunca servet var!” Oysa Hz. Selmân’ın eşyasının hepsi 15 dirhem değerindeydi. (Mehmet Köprülü, 365 Sahabe Ölçüsü, Erkam Yayınları)

  • Mâneviyattaki Derece, Teslimiyet Ölçüsündedir

İnsan şuna inanmalı ki, bir iş için isteme ve tedbir alma yetmez. O işin ne sonuca varacağını bilemez. O hâlde bunu bilene bırakmak lâzımdır. Nasıl ki bir altın bileziğin hakiki altın olup olmadığını ancak bir sarrafa göstermekle tatmin olur isek, bir işin sonunun hayır veya şer olup olmadığını da ancak her şeyi bilen Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin bileceğine inanarak ona güvenmek lâzımdır. Teslimiyet, mevhibe-i ilâhiye ise de kula düşen teslimiyetin ehemmiyetini idrak edip teslimiyet yolunda gayret sarf etmektir. Kalp ancak teslimiyetin tam olmasıyla huzura kavuşur. Teslimiyet gönüldeki kederi ve sıkıntıyı izâle eder, ruh sevdiği ile berâber olur. Kulun mâneviyattaki derecesi, teslimiyeti ölçüsündedir. Teslimiyet ehli daima Rableriyle berâberdir. Teslimiyet noksanlığından birçok verimsiz üzücü hâller tecelli eder. Her şeyde tereddüdü, vesvesesi artar. Teslimiyet tam bir huzur ve rahatlık verir. Teslimiyeti olmayanların her işlerinde kararsızlık görülür. (Hâce Musa Topbaş Hz.)

Kaynak: Altınoluk Dergisi 2020-2021, Bir Nefes